Tek bir son var. Hepimizin bildiği tek bir son. Adım adım yaklaşıyoruz. Her gün daha da yakınız o sona. Farkında değiliz ama geçen zamanın. Arada hatırlamalıyız değil mi? Zira önümüzdeki saniyelerden bile emin değiliz. Sadece elimizde bir daha geri gelemeyecek olan bir geçmiş ile şu an var ve gayb bilinmeyen bir yol. Bu yol ne zaman son bulacak hiçbirimiz bilmiyoruz. Ne yazık ki bizler unutuyoruz bu gerçeği. Üstelik örnekleri gözümüzün önündeyken unutmayı başarıyoruz. Bana kalırsa çok gülünç halimiz. Oysa hepimiz tanışacak; yaşlarla dolu, insanın içini ürperten o soğuk sonla. Lakin insan bunu düşünmek istemez değil mi? Soğuk sonu anımsarken yaşarsın zıtlığı, içine kor bir ateş gibi düşer korku. Ama bizler kaçamayız bilinen bu hakitten. Biz şu kocaman sırlarrla dolu evrende küçük bir toz tanesi kadar yer kaplamazken olacak şeyleri değiştiremeyiz. Biz vasıfsız birer yaratıkken tek becerimiz bulunduğumuz döngü de dönüp durmaktır. Böyle söyleyince ne garip geliyor değil mi? Gözümüzü bürüyen hırs, yarınlara sahip olma isteği ve her an burnunun ucunda seni bekleyen bir son. Bizler de aynı döngü içinde yarınlar uğruna yaşıyoruz. Ve bize düşünme yeteneği olan en gelişmiş canlı diyorlar.
Ah ben buraya ait değilim!
Bakamadım sizin gibi
Verdiğim nefes dondu havada
Düşüncelerim kaldı boşlukta
Zordu ama ne olduğunuzu buldum sizin.
Çok konuşup hiç bir şey anlatmazdınız.
Ben gözlerimle gülerdim
Sizin ise yalancı kahkahalarınız...
Ben hayallerimde yaşarken hep
Sizin gerçek diye çoktu yasaklarınız.
Ben bu dünyaya ait olamam!
Bazen donuyorum, beynim işlevini yitiriyor sanki. Takılı kalıyorum. Etrafımdaki sesler azalıyor, boğuklaşıyor adeta. İçimdeki ses ise aksine gürleşiyor. Daha net duyuyorum melodiyi, bedenimin melodisi. Vücudumun işini yerine getirdiğini anlıyorum. Düşüncelerimle bir bütün oluyor sanki. Sonra mı? Sonra kendimi yazıyorum üstüne. Bazen şiir bazen masal bazen sadece bir cümle.