Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sanki herkeste gayesiz bir sürat ve bıçak gibi keskin bir surat vardı.
Sayfa 61 - Boş EvKitabı okudu
Kanım toprağa oluk oluk aktı. Hani derdiniz ya, toprak kanla sulanmalı. Öyle de oldu. Ah bu topraklar Kimlere mezar olmadı ki! Kaç sahibını içinde sonsuza dek eritti.
Sayfa 43 - Bana İsmail deyinKitabı okudu
Reklam
İnsanın yaşını belirleyenin günler ve yıllar değil, yaşadıkları olduğunu çok önceleri öğrenmiştim
Sayfa 24 - Sessizlik KulesiKitabı okudu
“Bana bir bak Civan Ben, ölü ile dirinin meleziyim. Artık yaşlanmıyorum bile. Tepeden tırnağa ölüm belirtileriyle doluyum. Herhangi bir uzman, bana en fazla iyi dileklerini sunabilir. Bu da ne demektir, evlat” “Ne demektir?” “Bundan sonra şansım yaver giderse, ancak mezarımdan petrol fışkırır.”
Osmanlı Devleti'nin Yıkıldığı Gün
Sultan II. Abdülhamid'in Selanik sürgünü 3 yıl 6 ay 3 gün sürmüş, oradan İstanbul'daki Beylerbeyi Sarayı'na getirilmişti. 10 Şubat 1918'de ölünceye kadar burada yaşadı. İttihatçılar zaman zaman durumu kendisine bildirip, memleketin düştüğü beladan nasıl kurtulacağını sormuşlar, ama bunu iş işten geçtikten sonra yapmışlardır. Bir seferinde Sultan Abdülhamid şöyle cevap vermiştir: "Bu vaziyette artık benim verebileceğim hiçbir fikir yoktur. Tavsiye edebileceğim hiçbir tedbir kalmamıştır. Çünkü bu zavallı devlet, harb-i umumiye [Birinci Dünya Harbi] sürüklendiği gün yıkılmıştır. Sizi bana gönderenler, o çılgınlığı yapmadan evvel göndermeliydiler. Bütün dünya denizlerine hâkim olan devletlere karşı Almanya ve Avusturya gibi kara hudutları içinde mahpus yaşayan iki devletle beraber ateşe atılmak, tarihin kaydettiği en büyük ahmaklıktır!"
Sayfa 503 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okudu
Bir kınalı türküdür dilim, Türk'ü söyleyen, Bu Sivas türküsü, bu Kars, bu Eğin... Ölürsem bana bir Yasin okuyun, Sonra baş ucumda türkü söyleyin.
Reklam
sen benim en alımlı gözlerimsin bakışını duyar gibi güllerden bana enli ve kalın hüzünlerden belirsiz bir gülümseme biçer gibisin
Hayırlı Sabahlar ...
Anam türkü söylerdi bana masal yerine. Hüzünlü, boynu bükük, hep Azeri türküler. Yüzüme bakamazdı, acısını anlardım.
her şeyin kilide, bir kilide dönüştüğü günlerde; herkesin bana bir eşya gibi baktığı günlerde; kilitle beni, ey eşya bakışlı sevgilim!
Sevgi ikiye ayrılır:
1. Şartsız sevgi, (çıkarsız, içten pazarlıksız, yalın, düzeyli sevgi.) 2. Şartlı sevgi. (Şartların oluşmasına ve gelişmesine bağlı) Şartlı sevgiler kendi içinde ikiye ayrılırlar: 1. "Çünkü"lü sevgiler. (Seni seviyorum, çünkü güzelsin ... Çünkü zenginsin ... Çünkü meşhursun ... Çünkü sessizsin, v.s.) 2. "Eğer"li sevgiler. (Eğer bana ev alırsan ... Eğer bana araba alırsan ... Eğer bana kürk manto alırsan ... Eğer okulunu bitirip doktor olursan, vs.) Bunlar gerçek sevgi değildir. Gerçek sevgi "çünkü"süz, "eğer"siz sevgidir. Şartsız-şurtsuzdur. İnsanın yüreğinin ve beyninin ittifakıyla oluştuğu için içten pazarlıksızdır. Gerçek sevgi hiç bir menfaat beklemediği gibi, çoğu zaman sevilenden karşılık bile beklemez. Çünkü sevgi her anlamda fedakarlıktır. Esas sevgi "rağmenli sevgi"dir. .. "Seni fakirliğine rağmen ... Seni işsiz olmana rağmen ... Seni aileme rağmen ... Hatta seni kendime rağmen seviyorum" diyebilmek ve bu tertemiz duyguyu yaşayabilmek... Önemli olan böyle bir sevgiye ulaşmak, böyle bir aşkı paylaşmaktır. Ancak böyle bir sevgi ile mutluluğu yakalamak mümkündür. Şartlı sevgiler insanın başına sadece dert açar, mutlu etmez.
Reklam
büyü'sün, yaz!
ben hep yollar düşledim derin yollarda yürürken yollar gül sesleridir beni yazın tâ içine çağıran gitsem mi? yoksa daha erken
Noceralı piskopos Paolo Giovio ise Avrupa'nın bir “kasap” olarak lanse ettiği Yavuz Sultan Selim için, aldığı bilginin kaynağını da göstererek şu yorumda bulunur: “Venedik büyükelçisi, Zat-ı âlilerinin Bologna'daki büyükelçisi saygın Messer Luis Mocenigo bana Kahire'de büyükelçi olarak bulunduğu süre içinde Sultan Selim'i yakından tanıdığını söylemişti: Hiçbir kimse fazilet, adalet, insanlık ve ruh yüceliğinde ona eş olamazmış ve hiç de barbarlıkla yakından uzaktan alakası yokmuş." Sezar'ın hakkı Sezar'a verilecek ve Osmanlı'daki adalet her daim iltifat alacaktır. Blount, "Türk adaletinin yabancılara karşı çok adil olduğunu da her zaman özellikle belirtmeliyim" diyecektir.
Sayfa 335Kitabı okudu
Sultanın ölümü
Ölüm vakti gelip çattığında bana seslendi ve şöyle dedi, "Hasan Can bu ne haldir" "Ben kulu ona söyledim ki sultanım Allah'a yönelip onunla birlikte olma vakti gelmiştir." Bunun üzerine buyurdu ki " Ya sen bizi bunca zamandır kiminle bilirdin. Allah'a yönelişimizde kusur mu gördün." Ben dedim ki haşa bir an bile Allah'ı anmakta gaflet içinde olduğunuzu görmedim. Ama bu zaman ötekilere benzemez bundan dolayı ihtiyat olsun diye dedim". Bir süre geçtikten sonra Yasin suresini okumamı buyurdu. Bunun üzerine bir kere Yasin'i okuyup tamamladım. Benimle sureyi tekrar ediyoredu. İkinci defa "Selamun kavlen min Rabbin rahim" ayetine geldikte gördüm ki mübarek dudakları sözü edilen ayeti okur gibi kıpırdanıyordu ve sağ şehadet parmaklarını kaldırıp geride kalan parmaklarını sıkıp güçlü elleri ellerimde olup kolunu sıyırıp nabzını tuttum. Hekim başı Ahi Çelebi orada benim yaptıklarıma bakıyordu. Çabamı görünce "Henüz yaşıyor, niye böyle acayip davranıyorsunuz" diye beni azarladı. Ben de dedim ki "Hekimlik bir durum artık kalmadı, cevherimiz artık elden gitti."
Sayfa 357Kitabı okudu
Sivas-Bozok yöresinde Şah Celal oğlu Şah Veli adlı birinin ortaya çıkıp yeni karışıklıklara yol açtığı haberi ulaşmıştı. Bölgedeki Şah İsmail yanlısı birçok kişi onun yanında toplanıyordu. Ebulfazl Mehmed Efendi bu hususta şöyle der: Turhal kalesi civarında korkunç ve derin bir mağaraya yerleşti. Çoğunluğu İsmailliye Rafızilerinden ve mülhitlerden olan yöre halkı onun durumunu öğrendi. Artık her gün işsiz güçsüz kimseler onun yanına gelip ona sorular sorardo. "Mesken olarak burayı neden seçtin." Diye soranlara , "Burası evliyanın makamıdır" diyordu. "Biz burayı kendi başımıza seçmedik , abdallar ehli gayb Mehdi'nin pek yakında bu mağarada çıkacağına dair bana taahütte bulundular, zaman yaklaşmıştır", diyordu. Birçok kimse ona biat etti. O da kendisini Mehdi taraftarı olarak tanıttı. Bazıları ona yönelerek rüku ve secde etmeye bile başladı. Anadolu diyarında büyük bir fitne çıktı, öyle ki on iki gün içinde çoluk çocuk, kadın erkek elli bin kişi ona tabi oldu.
Sayfa 343Kitabı okudu
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.