Uyuşukluk geçecek diye düşündü. Zaman alacak ama başaracağım.
Bir yerde birileri bana eski yüzümü eski ellerimi eskiden oldukları haliyle geri verecek
Gülümsemem bile, eski bitkin gülümsem bile yok.
Onsuz kaybolmuş bir haldeydim...
Fahrenheit 451- Ray Bradbury
Sizce itfaiyecilerin görevi nedir ? Yangın söndürmek mi? Yoksa evlerde kalan kitapları yakmak için yangın çıkarmak mı?
1953 yılında yazılan bu distopik kitaptan bahsetmek istiyorum size. Kitap okumanın yasaklandığı, hatta içinde insan olmasına rağmen ev yakılacak kadar tehlikeli görüldüğü bir dünya. İnsanlar tamamen uyuşacak şekilde sistemin istediği şeyleri izliyor. Düşünmüyor, sorgulamıyor, okumuyor.
Sanki bir yerden tanıdık geldi değil mi? 1950'lerde distopya olarak yazılan bu roman şuan hiç de distopik değil ne yazık ki.
Kitap fiyatlarının bu kadar arttığı bi dönemde bu kitabın öneri ile gelmek istedim size. Yoksa kitabı yıllar yıllar önce okudum.
80'li yıllarda anlatılanlara göre ülkemizde de çok fazla kitap yakılmış zaten. Her iki taraftan da.. Zaten eski zamanlarda yazılmış distopyalar günümüzde bir bir gerçek olmuyor mu? Tartışılacak bir konu.
Neyse.
Kitabı kurgu olarak cok beğenmeme rağmen dili su gibi akıp gitmiyor bence. Distopya seven biri zorlanmadan okuyabilir ama yine de.
Bu arada Fahrenheit 451 nedir dediğinizi duyar gibiyim.. Kağıdın yanma sıcaklığı imiş...
Bence zekice bir isim olmuş.
Distopya sevenlere önerimdir.
Bir arkadaşlığın tam olarak hangi anda kurulduğunu bilemeyiz. Nasıl bir kap damla damla dokarjen , son bir damla kabı taşırıyorsa ; aynı şekilde , bir dizi iyilik arasından en az biri kalbi doldurup taşırır.
Herkesin okumasının gerektiğini düşündüğüm muhteşem bir distopya örneği. İtfaiyecilerin yangın söndürmke yerine yangın çıkarttığı kitapların okunmasının suç sayıldığı karanlık ve tekdüze bir dünyada minik bir kızın bir itfaiyecinin hayatına minik bir dokunuş yapmasıyla başlayan kitap asla sıkılmadan devam eden bir gelişmeye sahip. Okurken bir diğer sayfada ne olacağını sürekli merak ettirdi açıkçası.Bence hiç düşünmeden alınıp okunabilecek bir klasik.
Al sana hayat... Biri asla eve asla gelmeyen birini bekler daima. Biri bir şeyi o şeyin kendisini sevdiğinden daha çok sever hep. Bir süre sonra o şey her ne ise onu yok etmek istersin, sana daha fazla acı veremesin diye.
"Herkes ölünce ardında bir şeyler bırakmalı, derdi dedem. Bir çocuk, bir kitap, bir tablo, inşa edilmiş bir ev veya duvar, yapılmış bir çift ayakkabı. Veya ekilmiş bir bahçe. Elinin bir şekilde dokunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gideceği bir yer olsun diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiçeğe baktığında, sen orada olursun. Ne olduğu önemli değil, dokununca onu değiştirdiğin ve ellerini çektiğinde sana benzeyeceği bir şeye dönüştürdüğün sürece, derdi. Sadece çim biçen adamla bahçıvan arasındaki fark dokunuştadır, derdi. Çimleri biçen adam orada hiç olmamış gibidir; bahçıvansa bir ömür boyu orada olacak."
"Ama insanın muhteşem tarafı budur; sil baştan yapmaktan vazgeçecek kadar umutsuzluğa veya tiksintiye kapılmaz asla... çünkü böyle yapmanın önemli ve yapmaya değer olduğunu çok iyi bilir."