Akış
Ara
Keşfet
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
Kitap Türleri
Dergiler
Çevirmenler
İncelemeler
Alıntılar
İletiler
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.38.13
Açıkçası okuduğum en iyi kitaplar arasına girmeyi daha ilk sayfalarındaki akıcılık, samimiyet ve merak uyandıran içerik ile başardı. Genelde çok inceleme yazmam ama bu kitap üzerine inceleme yazılmayı kesinlikle hak ediyor. Buendia ailesinin onlarca yıllık hikayesini okurken asla sıkılmıyorsunuz. Gabriel Garcia kitap için yaptığı açıklamada dediği gibi, büyükannesi gibi trajik olayları bile sanki normal bir olaymış gibi hızla, akıcı bir şekilde anlatıyor. Öyle ki bir paragraf atlarsanız bir karakterin öldüğünü bile kaçırabiliyorsunuz. Kitaptaki ensest ilişkiler, küçük yaşta evlilik, kadınların tamamen c*nsellik için kullanılması gibi konular açıkçası rahatsız edici olsa da kitabın en sevdiğim kitaplar arasında girmesine engel olmadı. Marquez'den okuduğum ilk kitaptı ve son olmayacak bu kitap sayesinde. Bazen sımsıcak bazen de buz gibi hissettiren bir kitaptı. Açıkçası benim en sevdiğim karakterler başından sonuna kadar Rebeca ve Ursula'ydı. Macondo'nun atası olarak gördüğüm ve sevdiğim tek erkek karakter olan José Arcadio Buendia cidden iyi bir karakterdi. Herkese tavsiye edebileceğim, etkileyici ve aldığı nobeli kesinlikle hak eden bir romandı.
Mideniz sağlamsa okuyun
Kahramanlarımız Akdeniz'de, Marsilya'dan İstanbul'a doğru yol almakta olan bir yolcu gemisinde beş gün sürecek olan bu yolculukta karşımızda.
Kitaptaki karakterler zalim,sadist,iki yüzlü.Tutkuyla nefret arasındaki sıkı akrabalık onları son noktaya kadar götürüyor.
Franz ile Rebeca'nın bin bir badire atlatan ilişkilerinde artık icat edilecek bir yenilik kalmıyor, çünkü her şeyi deniyorlar.Surekli bir yenilik arayışı içinde fazlasıyla dozu kaçmış bir cellat_kurban ilişkisi bu.
İlişkilerine biraz heyecan katmak, tekdüzelikten çıkmak için yola çıkan Didier ile Beatrice'in de bu yolculukta Franz ve Rebecca'yla tanışması,Franz'ın onlara yaşadığı ilişkiyi hem de ta en baştan ve en mahrem noktalarını es geçmeden anlatması Didier ve Beratrice'in de öyle bir mahvına yol açacak ki artık bu tanışma onları cehenneme götürecektir.
Roman Polanski tarafından 1992'de Acı Ay adıyla beyazperdeye aktarılan roman, özel hayatın çıkmaz sokaklarına, insan doğasının en karanlık kuytu köşelerine ayna tutuyor.
Bazı sayfaları okurken midem bulandı, tutkunun insana neler yaptırabileceğini içim almayarak okudum.
Muthis bir acilis ve muthis bir kapanis ,Steven Pinker in esi oldugunu biliyordum ama o artik Rebeca Goldstein benim icin.
Kitaptan sahsen cikarimim 1800 _1950 yillari arasinda Viyana doneminin ne kadar önemli oldugu ile alakali oldu biraz,sanatin ve ozellikle bilimin gelismesi icin serbest bir tartisma ortaminin olmasi ki bu 1800 1930 arasi, ve muthis bir baskinin olmasi 1930 ve 1950 bu da 1. ve 2. dunya savaslarina denk geliyor
Sampiyonlar liginin oldugu bu donemde Einstein in nasil siyrildigini anlamistim fakat Kurt Godel i tanimamam biraz benim cahilligim olmus ayrica onu da anladim.
Karsimizda dehasina hayran olan ve fizigin abc sini degistiren Einstein var,matematigin alfabesini degistiren bir ketumlugun kitabini yazan bir adam var.
Iyi okumalar
Ana karakter insanı çileden çıkarıyor
Randolph silahlara düşkün babasına karşın silahlardan, şiddetten hoşlanmayan bir adam. Hukukun her şeyin üstünde olduğuna ve bir sorun olduğunda hukuk devletinin bunu en iyi ve en doğru şekilde çözüme ulaştıracağına inanan biri. Hikayesini onun ağzından dinliyoruz. Bir monolog. Konuşma çizgilerinin yet almadığı uzun paragrafların olduğu bir kitap.
Okumayın!
Kitabı genel olarak baştan sona beğenmedim! Neden okuduğumu da bilmiyorum. Uzun zamandır kitaplığımda duruyordu. Keşke hep orada kalsaymış sadece genel olarak çok doğaüstü olaylar vardı. Çok saçma geldi.
(Spoiler)
Remedios'un uçması. O kız çarsaflarla nasıl uçtu hiç anlayamadım! Hele Rebeca'nin toprak, çimento, alçı yemesi ve solucanlarla kusmasi beni öldürdü. Herkesin birbiriyle sevişmesi, tezenin yigeniyle olması, ursula'nın kehanetinin gerçek çıkıp domuz kuyruklu çocuğun doğması beni benden aldı! Bir de üstüne karıncalar yedi bebeği! Sadece şu koca kitapta beni etkileyen olay muz şirketinin yaptığı katliamdı. Nasıl o 3.200 kişiyi 200 vagonluk trene taşıyıp denize döktüler? İnsanları nasıl kandırdılar. Miles'ı her yakaladıklarında adam bu işin içinden nasıl çıktı?
Hele aureliano'nun Petra cotes ile metres ilişkisi beni benden aldı! Fernanda'yı nasıl kandırdi aklım almıyor. Hele Aureliano öldükten sonra Petra Cotes cenaze evine gelip de Aureliano'yu görmek istediği zaman Fernanda buna izin vermedi. Petra'yı yerin dibine soktu! Ama bizim iyilik meleği kizımıza bakın (Petra) her hafta fernanda'ya yiyecek dolu sepetler gönderdi. Hemde kendisi aç kalması uğruna. İşte bu olaya daha çok şok oldum! Ha bir de kitaptaki karakterler ne kadar çok uzun yaşadılar ya! Pilar ternera 140'lı yaşlarında öldü. Zaten sonra kasaba yerle bir oldu! şaka gibi! Sabırla bu kitabı okudugum için kendimle gurur duyuyorum!
Kitap kurgusu reenkarnasyon inancı üzerine işlenmiş.
Millingham'da 1648 yılında gerçekleşen bir cadı yakma olayı sonrasında o alanda bulunan kişilerin sonraki yaşamlarındaki rolleri ve Rebeca Goodman isimli cadının onu yakan insanları öldürme planları sonucu gerçekleşen olayları anlatır.
