Mutlu ve haz dolu olduğunuzu düşleyin. Kendinizle ve diğer insanlarla uyumlu bir yaşam sürdüğünüzü düşleyin. Kendi rüyalarınızı ifade etmekten korkmadığınız bir yaşam düşleyin. Başkaları tarafından yargılanmaktan korkmadığınız, istediğiniz zaman evet, istediğiniz zaman hayır diyebildiğiniz bir yaşam düşleyin. Kimsenin fikrinden sorumlu olmadığınız, kimseyi kontrol etme ihtiyacı duymadığınız, kimsenin sizi kontrol etmesine izin vermediğiniz bir yaşam düşleyin. Kimseyi yargılamadığınız, herkesi kolaylıkla affettiğiniz bir yaşam düşleyin. Haklı olma ihtiyacı duymadığınız, kimseyi haksız kılma ihtiyacı duymadığınız bir yaşam düşleyin. Kendinize ve başkalarına saygı duyduğunuz ve başkalarından saygı gördüğünüz bir yaşam düşleyin. Sevme korkusu ve sevilmeme korkusu olmadan yaşadığınızı düşleyin. Reddedilme korkusu ve kabul görme ihtiyacı duymadığınız, özgürce 'Seni seviyorum' diyebildiğiniz bir yaşam düşleyin. Risk almaktan korkmadığınız ve yaşamı keşfetmenin hazzını duyduğunuz bir yaşam düşleyin. Yaşamaktan da ölmekten de korkmadığınız bir dünya düşünün. |Don Miguel Ruiz, Dört Anlaşma
Sayfa 54
Herkesin aşktan beklenti düzeyi, kendisine, kendi kışiliğıne o sıradaki ihtiyaçlarına göredir ama her hâlükârda yüksektir. Beklentimizin ne kadar yüksek olduğu, karşılanmaması hâlinde yaşayacağımız hayal kırıklığı ve bozgunun da şiddetini gösterir. Beklentimizin neden yüksek olduğu hakkında birçok laf edilebiliriz. Hayatımızın şansını yakalamışızdır, kader bu kez yüzümüze gülmüştür, ruh ikizimizle karşılaşmışızdır vs. Böyle birçok neden sayarız âşıkken kendi kendimize. Bunlar bizim âşıkken uydurdurgumuz, kendi hayal dünyamızın mahsulleridir. Ne kadar doğru olduklarının bizden başka bir ölçüsü, ölçücüsü yoktur. Ama beklentimizi yükselten psikolojik nedenler arasında yer alabilecek bir özellik mutlaka bilinmelidir. Bu da özellikle çocukluğumuz boyunca yaşadığımız örselenmeler, reddedilmelerdir. Bir insanın başına gelebilecek en acı şeylerden birisi, bizi sevmesini istediğimiz birisi tarafından sevilmemektir. Kabul edilmeme, reddedilme bizi çok incitir, derinden yaralar. Çocuklukta yaşadığımız reddedilmeler, o sırada onlarla baş edecek mekanizmalara sahıp olmadığımızdan çok daha acıtır, belleğimize kazınır. Aşk yaşantısından beklentilerimizin yüksek olmasında geç reddedilme anıları, yeniden reddedilme korkusu rol oynayabilir.
Sayfa 220Kitabı okudu
Reklam
Bir çocuğun en büyük korkusu sevilmemek,en çok korktuğu cehennem reddedilmektir.Bana kalırsa dünyada herkes reddedilme hissini az veya çok yaşamıştır.Reddediliş öfke doğurur;öfkenin sonucu ,reddedilişin intikamı olan suçtur;suçtan da suçluluk kaynaklanır_işte insanoğlunun öyküsü.
Yakınlık korkusu DEB'li yetişkinler arasında çok yaygındır. Yüzeysel olarak zıttı gibi görünen şeylerle bir arada var olur - umutsuz bir sevgi özlemi ve reddedilme korkusu. Samimiyetten uzaklaşan refleksif küçülme, DEB'li yetişkinin ona en iyi gelecek şeyi bulma yeteneğini baltalar: Başka bir insanla karşılıklı olarak sevgi dolu temas.
Başkalarının bizi görmek istedikleri gibi biri olarak onların onayını almaya çalışırız. (…) Kendimiz olmaktan korkarız, çünkü kendimiz olduğumuzda reddedilmekten korkarız. Reddedilme korkusu, yeterince iyi olamama korkusuna dönüşür. Sonunda olmadığımız biri haline geliriz. Annenin inançlarının, babanın inançlarının, toplumun inançlarının, dinin inançlarının bir kopyası oluruz.
Ödül aldığımızda kendimizi iyi hissederiz ve buna ihyacımız olan ödülü alabilmek için insanların bizden bekledikleri şekilde davranmayı sürdürürüz. Başkalarının bizi görmek istedikleri gibi biri olarak onların onayını almaya çalışırız. Anne Babayı memnun etmeye çalışırız, okulda öğretmenleri memnun etmeye çalışırız, kiliseyi memnun etmeye çalışırız ve iyi bir oyuncu olmaya başlarız. Kendimiz olmaktan korkarız, çünkü kendimiz olduğumuzda reddedilmekten korkarız. Reddedilme korkusu, yeterince iyi olamama korkusuna dönüşür. Sonunda olmadığımız biri haline geliriz.
Reklam
“Bence bu öykünün yeryüzünde en çok bilinen öykü olmasının sebebi, herkesin öyküsü olması. Bence bu öykü insan ruhunun simgesi. Şu anda el yordamıyla ilerliyorum, açıklayamazsam üstüme atlamayın. Bir çocuğun en büyük korkusu sevilmemek, en çok korktuğu cehennem reddedilmektir. Bana kalırsa dünyada herkes reddedilme hissini az veya çok yaşamıştır. Reddediliş öfke doğurur, öfkenin sonucu, reddedilişin intikamı olan suçtur, suçtan da suçluluk kaynaklanır - işte insanoğlunun öyküsü. Bence reddediliş çıkarılıp atılabilse, insanoğlu farklı olurdu. Belki delilerin sayısı daha az olurdu. İçten içe eminim ki çok sayıda hapishane olmazdı. Her şeyin başı, başlangıcı o. İhtiyacı olan sevgi kendisinden esirgenen bir çocuk kediyi tekmeler, suçluluğunu gizler; bir başkası kendini parayla sevdirmek için hırsızlık yapar; bir üçüncüsü dünyayı fetheder; ve her defasında suçluluk, intikam, yine suçluluk. İnsanoğlu tek suçlu hayvandır. Bir dakika! Dolayısıyla, bence bu eski ve korkunç öykü, ruhun bir haritası olduğu için önemli gizli, reddedilmiş, suçlu ruhun.”
“Kusurluluk” şeması olan bir yetişkin, kendisine defalarca sevildiği söylense bile kendini kusurlu ve eksik hissetmeye devam edebilir. Sevgiden korkar ve reddedilme korkusu yaşar.
Kendimiz olmaktan korkarız, çünkü kendimiz olduğumuzda reddedilmekten korkarız. Reddedilme korkusu, yeterince iyi olamama korkusuna dönüşür. Sonunda olmadığımız biri haline geliriz.
Kendimiz olmaktan korkarız, çünkü kendimiz olduğumuzda reddedilmekten korkarız. Reddedilme korkusu, yeterince iyi olamama korkusuna dönüşür. Sonunda olmadığımız biri haline geliriz.
692 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.