Kişinin kendi doğasının karanlık yanını reddetmesi, karanlık depolamak ya da biriktirmek demektir. Bu daha sonra kasvetli bir ruh hali, psikosomatik hastalık ya da bilinçdışının neden olduğu kazalar şeklinde dışa vurulur.
"Bazen haksız bile olsa eleştiriyi sakince kabul etmeli, öfkeyi bastırmalıyız; daha da iyisi, öfkenin hiç ortaya çıkmayacağı bir ruh hali inşa edebilmektir, o zaman bastırılacak bir şey de kalmaz."
Uyku gözlerimi tutsak almışken içime işlenmiş enteresan ruh hali beni ayakta tutuyor. Rahatsız hissediyorum. Aklıma sen geliyorsun takılıyorum. Acaba bu defa ağır mı davrandım diyorum. Kalbimin demirliklerinin arasına iliştirdiğin çiçekleri solmadan aldım bu defa. Bir kaç begonvilin böylesine huzur sağlayabildiğini bilmiyordum.
Alışverişkolikler
Her zaman alışveriş yaparlar. Ayakkabı almadan duramazlar. Teknolojik aletleri ala ala bitiremezler. Sürekli bir harcama halindedirler ; alırlar, alırlar, alırlar. Ve bilin bakalım nasıllardır? Hiçbir zaman mutlu değillerdir. Sahip oldukları için asla müteşekkir olmazlar ; gözleri her zaman sajip olmadıklarında kalır. Başka neye sahip olabilirim? Başka ne alabilirim? Daima bu şekildedirler.
Diğer bir deyişle, "sürekli tüketici " olmak ancak devamlı tatminsiz bir ruh hali içerisindeyseniz mümkün olabilir.
Tatmin olmamak ise şükür halinin tam zıttıdır. Şeytan mutmain değildir, şükürsüzdür ; bu sebeple de mübezzirdir. Sürekli olarak israf derecesinde harcayan kişi de aynı sebeple mübezzirdir.
Victor Hugo’nun “Bir İdam Mahkumunun Son Günü” kitabı, 19. yüzyıl Fransasında idam cezasını eleştiren güçlü bir eserdir. Kitap, ölüm cezasına çarptırılan bir adamın son altı haftasını, kendi ağzından anlatır. Mahkum, önce idam cezasının yerine başka bir ceza alacağını umut eder, ancak zamanla kaderini kabullenir ve ölümle yüzleşmeye başlar. Hapishane yaşamının zorlukları, gardiyanların kötü muamelesi ve kötü yemeklerden kurtulacağı için bir yandan sevinirken, diğer yandan ailesini, özellikle de annesini ve hastalıklı karısını düşünür. İnfaz günü yaklaştıkça, mahkumun ruh hali giderek kararır ve ölüm düşüncesi onu daha da bunaltır.
İdam günü geldiğinde, mahkumun küçük kızı onunla vedalaşmak için getirilir, ancak mahkum tanınmaz hale gelmiştir. Mahkum, idam edilmeden önce bekletildiği odada, kendinden önceki mahkumların duvarlara yazdıkları yazıları okur ve bu onu daha da gerginleştirir. Dışarıda, infazı izlemek için toplanan kalabalığın sesleri duyulur ve mahkum, insanların bu vahşete olan merakını ve kan susamışlığını sorgular.
Hugo’nun eseri, bir idam mahkumunun psikolojisini ve son günlerinde yaşadığı içsel çatışmaları derinlemesine inceler. Yazar, bu eseriyle idam cezasının insanlık dışı olduğunu ve toplumun bu cezaya olan tutumunu sorgulamayı amaçlar. Kitap, sosyolojik ve psikolojik açıdan idam cezasını ve toplumun bu konudaki tutumunu eleştirirken, aynı zamanda okuyucuya mahkumun gözünden bir bakış sunar ve onun duygusal dünyasını hissettirir.
... neşeli ruh hali ne zaman gelirse gelsin, -ki asla yanlış zamanda gelmez- içeri girmesine izin vermeden önce, hoşnut olmak için her bakımdan bir nedenimizin bulunup bulunmadığını öğrenmek istediğimiz için ve önemli sorunlarımızda rahatsız edilmekten korktuğumuz için ciddi ciddi düşünmektense -ki bunlarla neyi düzelteceğimiz de çok belirsizdir- ona tüm kapıları açmak gerekir: Neşelilik doğrudan doğruya bir kazançtır. Yalnızca o, mutluluğun nakit parasıdır ve tüm ötekiler gibi sadece bir banka senedi değildir; çünkü yalnızca o, doğrudan doğruya şimdiki zamanda mutlu eder; bundan dolayı öz için en yüce mülktür, gerçekliği iki sonsuz zaman arasında bölünemez bir şimdiki zaman biçimindedir.
Bir kişinin biriyle ısrar ettiği için uykusuzluk, anksiyete atakları, duygusal dengesizlik, gözyaşları, baş ağrısı, ruh hali değişimleri, güvensizlik, düşük benlik saygısına mal olduğunu gördüm. Ve sonra sana soruyorum, birisi üzerinde ısrar etmek gerçekten buna değer mi? Bir kişi sağlığından daha değerli mi?