Böylece zulmeden, ilgisiz, iki yüzlü ya da zorlu partnerler bu kadınlar için herhangi bir madde işlevi görerek onların kendi duygularından kaçınmalarını sağlayan ortamı yaratırlar; alkol ve ruhsal değişimlere neden olan diğer maddeler de madde bağımlılığı olan kişilerde geçici fakat ayrılmaya cesaret edemeyecekleri bir kaçış yolu oluşturur. Yine alkol ve madde kullanımında olduğu gibi, yönetilmesi imkansız ilişkiler de ihtiyaç duyulan dikkat dağınıklığını sağlarken aslında kendi acı dolu yüklerini denkleme dahil ederler. İlişkiye bağlılığın bağımlılığa dönüşmesi, alkol bağımlılığıyla benzer bir seyir izler. İlişkideyken hissedilen en büyük acı bile, ilişkisiz kalmaya, yani kişinin kendiyle baş başa kalmasına tercih edilir çünkü yalnızlık, kişinin hem geçmiş hem de bugüne ait şiddetli acılarının çalkantılarını hissetmesi anlamına gelir.
Biliyor musun, bizim genel olarak insan ırkı hakkındaki düşüncelerimiz çok garip bir şey. O kelimeyi söylerken hepimizin kafasında belirginlikten uzak, pırıltılı bir tablo oluşuyor. Ciddi, büyük, önemli bir şey. Ama aslında bu konuda tek bildiğimiz, kendi hayatımız boyunca karşılaştığımız insanlar. Bir bak onlara. Gerçekten büyük, ciddi bir yanlarını görebiliyor musun? Öyle birini tanıyor musun? İşporta arabalarından alışveriş etmeye çalışan ev kadınları var, sokaklarda duvarlara ayıp kelimeler yazan, burnu sümüklü çocuklar var, sarhoş gençler var. Ya da bunların ruhsal karşılıkları var. Aslında acı çektikleri zaman insanlara bir parça saygı duymak mümkün. Bir nebze gururları oluyor o zaman. Ama eğlenirken-hiç dönüp baktın mı onlara? İşte gerçeği ancak o zaman görebiliyorsun. Esir gibi çalışıp kazandıkları paraları lunaparklarda, bayağı gazinolarda harcarken bak onlara. Dünyayı önlerinde apaçık bulan zenginlere bak. Eğlenmek için neleri seçiyorlar, bir dikkat et. Kibar barlarda seyret onları. İşte senin genel olarak insan ırkı dediğin şey. Ben böyle bir şeye elimi bile sürmek istemem."
Bir günün ışıltısında uyanıyorum, yine yeniden, tekrar!
Acı üstüne acı... dehşet üstüne dehşet. Serpilen kan damlalarında delilik vehmine işaret. İşkence günlerinin bana olan hediyesi, günlere aciz ve isteksiz uyanmak. İlk başlarda tamamıyla güçsüzleştirilmeye çalışılan kolum, artık yok!.. Üzerine mütemadiyen inen darbeler önce işlevini yitirmesine, ardından kangren olmasına sebep verdi! Lanet olası gardiyanlar, bir çocuk gibi ağlattılar beni. Ölmek istedim yalnızca. Tüm vücudumu hareketsiz hâle getirerek indirdikleri darbeler, bir öfke ve intikamın bedeli değildi! Arzu ve ihtiraslarına yenik düşmekte değildi! Satılmış ruhların ahlaksızlığıydı elbet!
Kopan yaprakların kaybolan yeşilleri gibi... içime sinmiyor yaşamak. Sağlamlığını, direncini ve kendisini yitirdiğim uzvumu yerinde göremeyince!.. Tekerrür eden her günkü dehşet, korkudan beynimi yiyerek bitirmekte. Hâlâ geceleri ağlayarak uyanıyorum, artık mutlu bir uyku, mutluluk saçan bir gün ışıltısı yok! Attığım her adımda fiziksel ve ruhsal çöküntü yaşıyorum!..