kitabı okudum okumasına ama inanın bana buraya ne yazacağımı bilemiyorum.çünkü yazarın, nobel edebiyat ödülünü almasında en önemli payı olan bir kitabında anlatmak istediklerini tam olarak anlayamamış olmaktan ve kitabı yanlış değerlendirmekten çekiniyorum. kitapta,50 li yaşlarda, başından iki evlilik geçmiş ve bir de yetişkin kızı olan bir profesörün,bir öğrencisiyle girdiği ilişki ile başlıyor bütün olaylar. Konu bundan sonra bu kişinin her zaman ama mutlaka ,dolaylı veya dolaysız içinde bulunduğu bir olaylar zincirine bürünüyor.kitapta öncelikle bir Güney Afrika daki yaşamla ilgili acı gerçekler ve şiddet var.ayrıca dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da yine özellikle şiddetlerden kadınların daha çok zarar gördükleri gerçeği de var.ve maalesef ne acıdırki yine kadınların bu şiddetlerden gördükleri zararları kabullenişleri veya kendilerini buna mecbur hissetmeleri konusu var. (burada bahsedilen şiddet,darp,gasp,tecavüz,fiziksel,ruhsal,cinsellik,korkutma,cinsellik karşılığında görevi kötüye kullanma ...vs. şeklinde olabiliyor).birde tabiiki hayvanlarla ilgili olan bölüm var.yani yazar o kadar çok gerçek anlatıyor ki kitapta ana tema olarak hangisine dikkatimizi çekmek istiyor bunu ben ayırt edemedim.belkide hepsini de ayrı ayrı bize göstermek istiyor.benim yazacaklarım bu kadar.okumak gerek.
UtançJ. M. Coetzee · Can Yayınları · 20182,524 okunma
hipnozun sağlayacağı bazı yararlar:
- oldukça gevşeme ve gerilimin yok olması
- derin ve odaklanmış konsantrasyon
- hafızanın gelişmesi
- reflekslerin gelişmesi
- özgüven artışı
- acı kontrolü
- cinsel hayatın gelişmesi
Karanlık Çökünce; insanın acımasızlığına, evrenin mucizevi yönüne, gerçeğin kırılganlığına, ruhsal çöküntülere, ölümün gizemine değinen 13 öyküden oluşuyor. Stephen King'in zihinde görselleştirmeyi sağlayan akıcı üslubuyla, çok çekici gelmeyen hikayelerini bile merak ve heyecanla okudum. Karakterlerin duygu ve düşüncelerinin çarpıcı bir
O zaman gerçeği bildiğini ve şimdi yanıldığını kabul edemiyordu, çünkü bunu sakin bir kafayla düşünmeye başladığında her şey paramparça oluyordu. Ancak o zaman yanıldığını da kabullenemiyordu, çünkü o zamanki ruhsal durumuna değer veriyordu. O anları bir zayıflık anı sayarak, hayatının en önemli dakikalarına hakaret ediyormuş gibi hissediyordu kendini. Kendi kendisiyle acı veren bir çelişki içindeydi ve bütün manevi gücünü bu acı veren çelişkiden çıkmak için topluyordu.