Penceremden, vuslata ermek için karı bekleyen Köse Dağı seyrediyorum. Hüzünlü. Nasıl olmasın ki, aralık ayında bile güneş bağrını yakarken. Üzerinde uçuşan kuşlar ise mutlu ama bir o kadar da şaşkınlar. Dağın ardına geçip geçmemekte tereddüt yaşıyorlar. Farkındalar, doğa ananın yüreğinde ters giden bir şeyler var.
Gözlerim kanatlanıp dağı
Sefaletimiz Korkunç..
Madde, kazanını patlatıp fışkıran kızgın ateşten bir mayi halinde alemde zaferini ilan etmekte;
Fabrika bacasının sanki delmek ve yıkmak istediği göklerden rahmet bekleyen kalpler perişan, feryat etmekte;
Hiçbir zaman doymayacak midelerden fışkıran ihtiraslar sefalete sefalet katmakta, yeni yeni
Dema tu çuy, ez be rih mam
Jiyan bête pir dijware
Dilemin bête brîndare
Çavemin hêstir je dibare
⚘ Sen gittiğin an ruhsuz kaldım
Hayat sensiz çekilmiyor
Gönlüm sensiz hep yaralı
Gözümden yaşlar dinmiyor 🥀
youtu.be/OOq1Ymfl0Qk
Allah'a inanmayan çağ, ölü bir çağdır. Çağ, Allah'a inanmakla dirilecektir.
Ruhun Dirilişi,
Ruhun ağır bir sirkelenişle ayağa kalkışı, şahlanışı.
Ruhumuzda biriken modern dünyanın katranının, kirinin ruhumuzdan sökülüp atılışı…
İslam nezâfetinin ruhumuza nakşedilişi.
Karanlık ruhumuza İslam aydınlığının üfürülüşü ve dehşetli bir ışığın düşürülüşü. Işığın dehşeti ruhumuzun karanlığından. Işığın arılığına, temizliğine
Önsözde, Schopenhauer ile birlikte 19. yy'da felsefenin bir dönüşüm yaşadığından bahsedilmiştir: Felsefede genel olarak insanın düşüncesi yani zihni üzerine bina olunma, Schopenhauer ile birlikte beden üzerine bina olunmaya doğru kayma göstermiş. Schopenhauer'a göre hayatın temelinde 'irade' bulunur. Bu irade'nin temeli ise istemedir. İstemenin
"O nasıl bir edebiyattır ki, içinde hayat yok, ruhsuz, kansız? Edebiyat nedir? Eğer edebiyat hayat ve aydınlığın türküsünü okumayacaksa edebiyatın anlamı kalırmı? Eğer edebiyat hayatı anlatmayacaksa anlamı varmı edebiyatın?"