Asma köprülerin
halatlarıyla bağlı ellerini çözerek
gökdelenlerin arasından
seni kurtarmak isteyen çocuklar
örgüt kurmasın diye
arka bahçeli
bütün evlerini yıktılar İstanbul
Yağmur yağıyordu. Damlalar bulutundan ayrılıp ne de güzel gölün üzerine narin narin iniyordu. Buluttan koptuğunda nereye düşeceğini bilmeden, hesap etmeden, üstelik bunu dert etmeden düşüyordu göle, dağa, toprağa. "Elbet beni Yaratan bunu hesaplamıştır," diye düşünüyordu damlalar. "Nereye düşersem düşeyim dönüşüm Allah'a değil mi?" diye tevekkül içinde musiki lezzetinde düşen bir damla kadar bile olamadığımı anladım.
...
Ey Yunus, o damla ne rüzgâra inciniyor, ne düştüğü yere bağlı kalıyor. Ya sen? Bunca vesvese onca hesap niye? Düş yağmur gibi yoluna. Yanmaya giderken ıslanacağın kadar ıslanmaya bak. Belki bir daha böylesine yağan yağmuru göremezsin. Bırak sebeplerin sonuçlarını, sonuçların sebeplerini. Hepsi aynı el tarafından yaratılmadı mı? O halde ne fark eder senin için? Sen esas şu sualin yanıtını ver:
Yüreğin ne kadar geniş?
KAN PORTAKALI
Doktor konuşuyor. İlk tümcelerden sonrasını duymuyorum artık. Adamın dudaklarına odaklanmış gözlerim, annemin korku bulamacı bir renge boyanmış yüzüneyse hiç bakamıyorum.
“Akciğerin sol lobunda portakal büyüklüğünde kitle...”
Portakal büyüklüğünde... Kan portakalı mı? Portakal bahçelerindeki tüm portakallardan nefret ediyorum o
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
dile dökülmeyenin tenhalığında
kaçırılan bakışlarda
gündeliğin başıboş
Hem zaten ben, artık hiçbir şey hakkında eskisi kadar emin değilim ki. O yüzden, geçeceksin bunları! Sen kimseye kulak asmadan rüzgara karşı uçabiliyor musun, ona bak !
Barış Abi 29'una gönderme yaparak "1923'ün ılık bir ekim sabahında kayaların toprağa dikine saplandığı yerde doğdum" diye başlayan şiirinde "kolay değil kayaların oğlu olmak kuzeyden esen rüzgara güneyden esen kavurucu sıcağa karşı koruyacaksın onu" diyerek devam ederken "2023'ün ılık bir bir ekim sabahında sağımda solumda asırlardır durmakta olan diğer çınarları farkettim / doğudan hafif bir seher yeli yükseldi ve asırlık çınarlar beni de aralarına aldılar ve 2023'ün ılık bir ekim sabahında yeni bir kayaların oğlunun doğuşunu beraberce seyre koyulduk..." diye bitirmiş. Kalk da bak Barış Abi, "oyun çoğ böyük yienim" tayfa dışında herkesin içini acıtan ahvalimize dair sen neler umuyordun biz neler bulduk.
Senin bu susman yok mu
akşam oluyor hemen
Akşam oluyor hemen
varışın, kapanışın
Aşkın bu nesnel dayanağı
bu gözyaşı, yakarışın
Evler boş, çay kırmızı birden
birden saçlarına aldanışın
Ve bitti
Sonra yalnız bir opera başladı
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
imrendiğin, öfkelendiğin
rüzgâra ıslık çalan șair
ölümü anlatabilirsen
kefen bezin benden olsun
imama karışmam
duacın bulunur elbet
günahların n'olacak
ölümsüzlük çıktı şiirden
kestiğin karanlıktan geçemiyorum
şarabını kutsuyor mahzen
yoksa ben ölünden mi korkuyorum
yakılmış bir tapınaktayım
kapıda mahşer
abartılacak bir șey yok diyor
iki șiire bir nakışlı kefen bedava
bak sen bu işe
yine geldi 'eylül'
kandil ışığına sayıldı yalnızlık
sesimizi
bir siir duydu
bir de su.
YALNIZ BİR OPERA
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
imrendiğin, öfkelendiğin