Nebi Aleyhisselâm, Cebrail'e: "Gökyüzüne birçok defa inip çıkarken hiç sıkıldığın ve daraldığın oldu mu?" buyurdu. Cebrail: "Üç yer hariç olmadı. Birincisi; Nemrûd, İbrahim (a.s)'i ateşe attığında ben Sidre'de makamımda idim. Bana "Habîbime yetiş!" diye nidâ geldi. Ben de ateşe düşmeden yetiştim. İkincisi, Yûsuf'u kardeşleri kuyuya attıklarında "Kulum Yusuf'a yetiş!" diye nidâ geldi. Ben de makamımda idim. Kuyunun dibine varmadan yetiştim. Üçüncüsü; kâfirler, Uhud günü senin küçük azı dişlerinden birini kırınca güzel yüzünden kan çıktı. Şöyle hitâb geldi: "Ey Cebrail! Habibim Muhammed'e yetiş, kanı yere damlamasın." Ben makamımda idim, indim ve kanını kanadıma aldım.
Hakikaten bu milletler, İslam yolunda can verir; İslam için hayatı ve ölümü göze alır; din kelimesinin dışında başka kelime anlamazlar. Yine İslami isim, gelenek ve tabirlerinin dışında isimleri, usulleri ve tabirleri tanımazlar. Onlar, Allah ve Resulünün (s.a.v) dışında kimseye sığınmazlar. Cennet, ahiret, cihad, şehidlik; hep Allah ve Elçisi (s.a.v) için. Allah'ın ismiyle varlıklarının tümü titrer, onunla kan ve damarları kaynar. İçlerinde sevgi ve vefa hissi doğar. Allah için can vermek onlara çok hafif gelir. Bu ses, bu nida ve bu davet, Müslümanları uzak yerlere götürdü, duygularını tutuşturdu. Onları çağımızda benzeri olmayan bir fedakârlığa itti. Allah'ın vaadi gelinceye kadar sürekli savaşa devama onları teşvik etti.
Reklam
Lütfen okuyun!!!
Uhud'la ilgili son bir sahabeden daha bahsetmek istiyorum. Efendimiz Aleyhisselam'a benzeyen Mus'ab bin Umeyr'in şehadeti üzerine Uhud meydanlarında bir nida yükseliyor. Efendimiz (s.a.v.) öldü sanan müşrikler, "Muhammed öldü, Muhammed öldü," diye bağırıyor. Öyle bir nida ki her yeri inletiyor. Bu bağırmaları duyan sahabeler bir an telaşa düşüyor. İçlerinden Enes bin Nadr diye bir sahabe çıkıyor ve telaşa kapılan sahabenin yüzüne, Uhud meydanını yerinden oynatacak o cümleyi haykırıyor: "Madem peygamber öldü. Siz neden O'nun öldüğü davada ölmüyorsunuz?" Soruyorum kendime, ben neden O'nun öldüğü yolda ölmüyorum? Sor kendine, sen neden O'nun öldüğü yolda ölmüyorsun? Başka taptıklarımızdan dolayı herhalde. Ahh...
Hadîs-i şerîfte vârid olmuştur ki: “Allah bir kulu sevdiği zaman Cebrâil’e nidâ eder: “Allah filânı seviyor, sen de sev.” Onu Cibrîl sever ve semâ ehline nidâ eder: “Muhakkak ki Allah filânı seviyor, onu siz de seviniz.” Onu semâ ehli sever. Sonra onu ehl-i arza sevdirir.
Namaz vakitlerinde, o arş horozu, kanatlarını birbirine vurup, feryat ile öter. Kanatlarının her bir saçağından başka bir seda peyda olup, cennetlerin ağaçlarının dallarını sabah rüzgarı gibi sallar. Onun ötüşünden, cennette olan huri ve gılman mesrur olup, odalardan başlarını çıkarıp, birbirlerini müjdelerler ki; "Muhammed (S.A.V.)'ın ümmetinin namaz vakti gelmiştir. Şimdi hepsi ibadetle meşguldür." Hak Teâlâ, arş horozuna nida eder ki: "Ey kuş, niçin böyle feryat edersin?" O melek der ki: "Ey Allah'ım, mümin kulların dünyada sana ibadete yöneldikçe, ben onlar için senden rahmet isterim." O zaman ona, Hakk'ın hitabı gelir ki: "Ey kuş, dünyada beş vakit namazını eda eden kullarıma rahmet edip, cehennem ateşinden azat ederim. Naim cennetleriyle onları hisselendirir ve sevindiririm.
Peygamber: "Ali benden, ben de ondanım." diye cevaplayınca o nida da "Ben de sizdenim" dedi. Sonra o ses kulakları: "Zulfıkâr'dan başka kılıç Ali'den başka genç yoktur." diye okşadı. {Taberi; s. 197)
Fecr yayıncılık
Reklam
106 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.