Olur tecelli-yi dîdâre nûr pervâne
Ne nûr belki o hurşîde Tûr pervâne
Görünce mihr-i cemâlin o şem‘-i hüsnün olur
Misâl-i zerre cinân içre hûr pervâne
Geleydi meclise bir şeb o şem‘-i tâze-zuhûr
Ederdi dilleri şevk u sürûr pervâne
Dilim hümâ-yı ferâğ-âşiyân iken oldu
Çerâğ-ı aşka yine bî-şuûr pervâne
Aceb midir o gül-i âteşin-izâra Halîm
Olursa bülbül-i dil nâ-sabûr pervâne
ABDÜLHALİM ÇELEBİ EFENDİ (v. 1090/1679)
Abdülhalim Çelebi Efendi'nin postnişinliği, Vani Mehmet Efendi’nin öncülüğünde tarikatlarda zikir ve ayinlerin yasaklandığı süre içinde vuku bulmuştur. 1050/1640 senesinde on beş yaşında iken on altıncı postnişin Karahisari Mehmet Arif Çelebi’nin* kızı Ayşe Hanım’la evlendi. Bu evlilikten 1055/1645’te büyük oğlu Bostan Mustafa ve 1060/1650’de küçük oğlu Abdurrahman-ı Sani doğdu.
Okuduğum çok güzel kitaplardan biriydi. Kesinlikle tekrar okuyacağım. Birini gerçekten seven birinin önce ruha hitap etmesi konu edinen ve yaptığımız şeyler için sabr gösterilmesi ve zamanı gelince açıklama yapılması gibi konuları anlatan kitabı hepinize çok tavsiye ediyorum.
Herkese keyifli okumalar dilerim.
İşte Sahabe-i Kiram’ın dünya sevgisi böyle idi. Dünya onların avuçlarında idi, kalplerinde değildi. Dünya kendilerinden yüz çevirince sabr ederler, dünya kendilerine gelince nimete şükrederek Allah yoluna harcarlardı.
Sabre sahip olmak, duygulara sahip olmana izin verilmediği anlamına gelmez. Sabr demek, bunca öfkeye, bunca üzüntüye, ağladığın gecelere rağmen yine de Allah'a şükretmen, hâlâ O'na döndün ve O'nun planına güvendin anlamına geliyor.
"...şair şöyle der:
'Eyvahlar olsun! onun benzerini geri getirmeye hiçbir yol yok.
Eğer geri gelseydi iç yangını hafiflerdi.
Sabretmek zor olduğu zamanlardaki şehvetlerdir onlar.
Şimdi iç sizisina dönüştüler.
Şayet onlar sabr ve kuvvetle geri getirilseler, lezzetlere dönüşürler.
Akıl sahibi görüyor!"