Bende yok sabr u sükun sende vefadan zerre
İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kere
(Nabi )
*Bende sabır ve sükunet, sende vefanın zerresi yok
İki yoktan ne çıkar düşünelim birkere ..
Ey Evlâd! Hepimiz, Allah için yaratıldık ve hepimiz Onun huzûruna çıkacağız. Siz oğlumuz sabr ederek, bizden önce gidenlere, sadaka ile ve düâ ile ve istigfâr ederek yardım etmeli, imdâdlarına yetişmelisiniz! Çünki, dirilerin yardımına ölülerin çok ihtiyâcı vardır. Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki,(Ölü, suda boğulmaküzere olan biri gibidir. Babasından, anasından, kardeşinden ve arkadaşından gelecek olan bir düâyı hep beklemekdedir. Ona bir düâ gelince, dünyâya ve dünyâda olanların hepsine kavuşmakdan dahâ çok sevinir. Allahü teâlâ, yeryüzünde olanların düâları yardımı ile, kabrde olanlara dağlar gibi rahmet gönderir. Dirilerin ölülere olan hediyyesi, onlar için istigfâr etmekdir). Nasîhatların sonuncusu, hep zikr yapmak ve hep Allahü teâlâyı düşünmekdir. Çünki, elimizde bulunan zemân çok azdır. Bunu en lüzûmlu yerde kullanmak lâzımdır. Vesselâm.
Çoğu git(me)di, veya azı kal(ma)dı. İnsana düşen sabr. İnsan kabullenerek önce yoğurulur, sonra fırında pişer. Ve en sonunda kü(u)l olur...
Tasavvuf...
Hayat zorluklarla doludur, sabr acıdır ama sonuç tatlıdır. Sabrın sonunda istediğine kavuşursan bu bir mutluluktur, kavuşamazsan bile tecrübedir...Ama en sonunda güzellikler olacaktır...!
Yüz üçüncü süre olan 'Asr Sûresi, çocukların ve yeni Müslümanların ilk öğrendiği, Kuran'ın en kısa sürelerinden biridir. Ayrıca Kur'ân'ın tedvin edilmiş hâlindeki son ilahi kasemi içermektedir:
Akıp giden zamana! (el-asr)
Şüphesiz insan hüsran içindedir (husr)
Bundan ancak iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır. (sabr) (103:1-3)
İlk âyette Allah (cc), el-'asr üzerine yemin eder. Bu kelime sıklıkla "zaman" olarak tercüme edilir, ama aslında akıp gitmiş ya da hâlen akan bir zamanı ifade eder. Sıkmak veya preslemek anlamına gelen ve aynı zamanda bir meyvenin içindeki suyun ('asir) sıkılmasını tarif etmek için kullanılan aşarı kökünden gelir. Resmedilen imaj, zamanın hem sınırlı bir kaynak olduğu hem de tamamen "sıkıldıktan" sonra, daha fazlasının elde edilmesinin mümkün olmayacağıdır. Bu kelime aynı zamanda güneşin iyice zevale döndüğü ve gündüzün yakında sona ereceği ikindi vakti için de kullanılır. Bu kasem, tüm süreye ciddi bir aciliyet duygusu katar: Her bir insan hüsran içindedir ve durumunu düzeltme zamanı hızla tükenmektedir (103:2).
Sûre, kişinin kendi sini bu hüsrandan kurtarmak için zamanı tükenmeden önce yerine getirmesi gereken dört şartla bitmektedir.
"Artık [bana düşen] sabr-ı cemil (fesabrun cemilun)." (12:18)
Hz. Yakub, Hz. Yusuf'un yokluğundan dolayı hissettiği kederin ne zaman sona ereceğini bilmediği için sürekli ve daimi bir sabır sergilemeye mecburdur. Buradaki sabr-ı cemil tabirine -un ekinin takılması, bunun bir fiile bağlı olmadığını dolayısıyla da zamanla vedeğişimle sınırlandırılmadığını gösterir.
Daha sonra en küçük evladı Bünyamin Mısır'da tutulduğunda da Hz. Yakub, aynı cümleyi tekrar eder (12:83).
Sabr-ı cemil tabirinin geçtiği diğer yer, karşılıklı bir konuşmada değil, Allah'ın Hz. Peygamber'i (sav) teselli etmek için bizzat ona hitap ettiği bölümdedir:
O hålde sabr-ı cemil (sabren cemilen) ile sabret (70:5)
Bu örnekte sabr-ı cemil ifadesine -en takısının gelmesi, söz konusu sabrın bir fiilin nesnesi olduğunu ve dolayısıyla zamanla kayıtlı bulunduğunu gösterir. Bu da gayet yerindedir, çünkü bir sonraki cümle ilahi bir güvence vermektedir:
𝙊𝙣𝙡𝙖𝙧 𝙤𝙣𝙪 𝙪𝙯𝙖𝙠𝙩𝙖𝙣 𝙜𝙤̈𝙧𝙪̈𝙧𝙡𝙚𝙧 𝙫𝙚 𝘽𝙞𝙯 𝙤𝙣𝙪 𝙮𝙖𝙠ı𝙣𝙙𝙖𝙣 𝙜𝙤̈𝙧𝙪̈𝙧𝙪̈𝙯. (70:6-7)
Hep daha çok bilmek hep daha çok tanımak istediğim Muhammed Mustafa...
Ve hediye edilen İki kıymetli Siyer
O'nun çocuk sevgisi, O'nun yetimleri sahiplenmesi.. daha nice güzel hasletleri...
Ahirzamana sabr etmek zor...çok zor..
Fakat o güzel Muhammed'in yaşadıkları yanında bizlerin şikayet etmesi reva mı?
Sahip çıkmalıyız, idrak etmeliyiz , yaşatmalıyız Kainat Peygamberi Muhammed Mustafa'yı,
Ve yaşamalıyız artık gerçek Müslümanlığı!
Sabr eyle ki ey nazlı melek! Hazret-i mabut
Bir gün edecektir seni de şâtır u hoşnut
Allah'a tevekkül edelim derd ü felâket
Elbette olur munkalib fevz ü saadet