Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sacit Doğaner

Sacit Doğaner
@sacit_doganer
“ Hiçbir korkuluğu kurt suretinde yapmamışlar, ayı ve leopar gibi de yapmamışlar, zannederim ki insandan daha korkuncunu bulamamışlar.”
1.Hikâye: Hırs ve Açgözlülük
Farenin biri yıllar yılı kuru çerezler ve yaş yemişlerle dolu bir bakkal dükkânından nemalanır, semirip giderdi. Bakkal arada sırada fareyi görse de fazla Önemsemez, göz yumar, cezasını vermekte tembellik eder, garibandır, geçinip gitsin derdi. Hani demişler ya; garibanların alçak huyluları karınlarını doyurduktan sonra binlerce kötülüğe de kahraman kesilirler. Bu fare de bakkalın kesesini yırtmak, İçinde aktan kızıldan ne varsa yuvasına taşımak sevdasına düştü. Bakkal para lazım olduğu bir sırada elini keseye attı ama açların midesi, müflislerin cebi gibi boş buldu. "Mutlaka farenin işi bu!" dedi ve kediliğe soyunup pusu kurdu, onu yakaladı. Sonra da eski dostluğa ziyan eriştirmek istemiyormuş gibi ayağına bir yumak İp bağlayıp salıverdi. Niyeti fare deliğinin ne kadar uzakta veya derinde olduğunu anlamaktı. Sonra kazmaya başladı. Yuvaya geldiğinde ne görsün; bir sarraf dükkânı, yıllarca kazandığı akçeler, altınlar... Bakkal, sermayesine kavuşunca bir kedi edindi ve fareyi onun heybetli pençelerine teslim etti. Fare nankörlüğünün cezasını çekerken içinden şöyle geçiriyordu: "Bütün şer ve fitneler hırsım yüzünden başıma geldi. Kanaat etseydim nimet ve huzur içinde ömür sürecektim; yazıklar bana!”
Sayfa 9 - KapıKitabı okuyor
Reklam
Hani demişler ya; garibanların alçak huyluları karınlarını doyurduktan sonra binlerce kötülüğe de kahraman kesilirler.
Sayfa 9 - KapıKitabı okuyor
Pür-neşât olduk yine sûr-i sürûr-efzâyile Burc-ı devletde mukârin oldu hurşîd ay ile Kâse-i nîmet şükûfe, şûr olmuştur bahar Mutrıp eylerdi edâ bülbül figanın nây ile Şule salmış her taraf sahn-1 felekde âfitâb Anda san bir kâse-i çînî tutar zerdâyile Sidre-kâmet lâle-had gılmânlar ile her gören Vasf ederdi ursgâhı cennetü'l-me'vâyile Aşkî (XVI. yy.)

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tek talihsizliğim ömür boyu uykusuz gecelerde ezberlediğim Rusçayı ancak 40 yaşımda ana ülkesinde kullanabilmek olmuştur.
42 yıl evvelin imkanlarıyla Suriye'yi tanıdım. Venedik'i tanıdım. Soğuk harp sıralarında Viyana'da bulunmanın imtiyazından yararlandım. Çekoslovakya'ya, Macaristan'a rahatça girip çıktım. Ol vakit Japon turistler dolu değildi. Almanlar da henüz çok az geliyordu. Avrupa'nın en önemli operalarından olan Prag ve Budapeşte'de opera temsillerini istediğim gibi, localarda takip edebildim. Buna talebe bütçem yetiyordu. Floransa'da Uffizi galeride henüz kuyruklar yoktu. Vatikan'da Sistin Şapel'de veya Pinokoteka da itiş kakış olmadan rahatça ziyaret yapabiliyordum. Yunanistan rahattı. Balkanlwr çok sıcakkanlıydı. 1972de gördüğüm Saraybosna, Bursan'nın kopyası idi.
Reklam
Şuursuzca tamamladığım bu uzun gezileri şuurlu olarak çok erken yaşta tekrarlamaya başladım. Kıt paramla Avrupa'daki demiryollarının ikinci mevki vagonlarında oradan oraya gezindim. Küçük bir bavul ve seyahat rehber kitaplarımla çıktığım yolculuklarda insanlarla gevezelik etmekten büyük zevk duydum. Viyana kafelerinde ihtiyarlarla konuştum. Şam'da baklava ve meyva tatlısı yedim ve bir imparatorluğun Ortadoğuda hepimize bıraktığı en önemli ortak miras yani Türkçe sayesinde her yere girip çıktım.
Önsöz
Ben bizim neslin içinde erken denebilecek bir yaşta yurtiçinde ve yurtdışında gezmeye başlamış talihli insanlardanım. Bu talihimi büyük ölçüde kendi gayret ve inadıma, ebeveynimin kıt kaynakla da olsa bahşettiği imkanlara borçluyum...
Makarna ve Kömür Yardımı :)
Gelip onlara şöyle söylemeleri de insanı şaşırtmıyor: «Baskı organlarıyla, bağlarla dile getirilen bu özgürlüğe ne ihtiyacımız var ki? Vazgeçin gitsin. Çünkü, sizin istediğiniz şu: açsınız, yiyecek istersiniz; üşüyorsunuz, kömür istersiniz; işsizlik yılgısı başınızdan eksik değil, işinizde güven istersiniz. Soyut iş hakkı değil, tam verimle çalışan bir toplumda elle tutulur bir güven istersiniz.»
Say YayınlarıKitabı okudu
Yeni Nesil Yazarlara Duyrulur.
Bu sorumsuzluk geleneği birçok ruhları rahatsız etmiştir. Bu ruhlar sıkıntı içindedirler; yazı yazmanın kendileri için onurlu bir iş mi, yoksa bayağı bir iş mi olduğunu kestiremiyorlar. Eskiden ozan kendini bir peygamber sayıyordu: onurlu bir iş. Sonradan toplum dışı, lanetleme bir adam oldu; o da iyi. Bugünse bir uzman durumuna düştü; otelin kâğıdında adının yanı başına «edebiyatçı» sıfatını yazarken bile üzüntü duymazlık edemiyor.
Say YayınlarıKitabı okudu
Sözün Özü
Demek, halkın büyük bir bölüğü, hiçbir biçimde, hiçbir gerçek hakka sahip değildir.
Say YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Günümüz Milletvekillerini Anlatmış
Ne vekillikler ne de âyan meclisleri halkın gerçekten isteklerini temsil etmiş değillerdir.
Say YayınlarıKitabı okudu
Ülkemizde Yandaş Akademisyen ve Gazeteciler
Ya da okuduğu gazeteler taraflı ya da danışıklı iseler, haber alma ve verme işleri özgür değilse, ya da kafaları şişirip altüst etmek amacıyla yapılan çatışmaların sürekli baskısı altında kalırsa, o kimse için düşünce özgürlüğünün de anlamı mı kalır?
Say YayınlarıKitabı okudu
Özgürlük Aç Mideye Gitmez
Yasa bakımından, hepimiz aynı düşünce özgürlüğüne sahibiz. Ama, gerçekte, açlıktan, soğuktan ölen bir kimse için düşünce özgürlüğünün ne anlamı ne olur?
Say YayınlarıKitabı okudu
Sonuç: İşçiler Asla Hak Talep Edemez
Hukuk bakımından işçi ulusal topluluğun içindedir, hatta çıkarları bile kapitalistlerinkinin aynıdır. Çünkü, memleket bolluk içinde olursa, işçinin satın alma gücü artar; memleket yoksulluk içinde olursa, o da ötekiler gibi acı çeker, deniyor. Gerçekteyse, işçinin ürünü de, alamı da elinden kaçmakta. İşçi, kendi olmadan yaşayamayan ama kaderi kendi dışında karara bağlanan bir girişime yabancı kalıyor.
Say YayınlarıKitabı okudu
Burjuva Gölgesinde Eşitlik:
Hukuk bakımından hepimiz yasa önünde eşitizdir. Ama, işsizlik açlık, zorunlu hizmet, zorlama kültür, taraflı mahkemeler, sınıflara bağlı jüriler zengin sınıfının avucunun içinde bulunan polis gücü gibi şeyler, gerçekte, bu eşitliği maskaraya çeviriyor.
Say YayınlarıKitabı okudu
90 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.