Adını ilk duyduğunda Zeheyra'ya, "Ne anlama geliyor?" diye sormuştu Agabu. Yüzünü örten tül peçenin ardından gözlerini yerden kaldırmadan "Eski çöl kavimlerine ait unutulup gitmis ölü bir dilden kalma bu ad" demişti Zeheyra. Sonra sesinden hiç eksik olmayan masal buğusuyla şiir söyler gibi bu adın hikayesini anlatmıştı: "Çekirdeğindeki yaşama gücünü korumak uğruna kendisine dokunulduğunda, ânında kabuğunu zehirli kılan bir taşa verilen admış. Eski çöl kavimlerinden birinin adı Zeheyra olan bir kadın sultanı varmış; günün birinde kabuğunu zehirli kılmayı unuttuğundan dokunmasına izin verdiği elin sahibi tarafından yaşama gücü çalınmış. O günden sonra kabukla tas, tasla zehir yer değiştirmis."
"'Bu kadın sultana kabuğunu zehirli kılmayı unutturan neymis?" diye soruyor Agabu. Sesinde duymak istediği yanıtın arzusu titreşiyor. İste zaman içinde pas lekeleri gibi kahverengi benekler olan bakır yeşili gözlerini yerden kaldırıp "Aşk" diye yanıtlyor Zeheya.