#5199mecliste...
Sırf kuduzdan değil saldırma sonucunda da ölen pek çok çocuk, genç, orta yaşlı, yaşlı insan oldu. Yüzlerce insan uzuv kaybı yaşadı. Bakın siz bu haberleri "ay içim kaldırmaz" deyip izlemiyorsunuz diye, yok olmuyor. "Taş atmışlardır, nanik yapmışlardır" gibi sözlerinizle alakası olmayan görüntüler duruyor her yerde. Ama şu
İtilaf kuvvetlerinin çoğu komutanı daha önce hiç savaşmamış yaşlı ve şişman yüksek rütbelilerdi. Savunma hattının gerisinde kalıyor ve emirleri cepheye telefonla iletiyorlardı. Bu emirler pek çok askerin ölümüne yol açabiliyordu, fakat mantıklarının sesini dinleyen komutanlar bunun üzerinde fazla durmuyordu. Fransızların üst düzey bir komutanı, gözlerini kaybetmiş bir askere madalya taktıktan sonra astlarına şöyle demişti: "Bana bir daha böyle manzaralar göstermeyin... Yoksa saldırma emri verecek cesaretim kalmayacak."
Reklam
Ağlamaklı bir hallerim vardır benim hep... Sürekli bir sulugözlülük, dinmeyen bir gözüyaşlılık... "Bırak şu halleri" diyorlar bana, "sen erkeksin, adam gibi ol..." Deniyorum... Kaşlarımı çatıyorum herkese, hayata karşı... Bu bir süre sonra kalbime yansıyor, katılaşıyorum... Kötülük ve kötülükler düşünüyorum hep... İşte, başkalarını suçlamak, hep bir savunma ya da saldırma hallerine bürünüyorum... Kimseyi affetmemek, intikam almak gibi şeyler işte... Kötüleşiyorum yani, sert bakınca, kaşlarımı çatınca... Gözlerimden kalbime böyle bir yol iniyor... Oysa ben böyle bir karakterin adamı değilim... Kötüleşemem ben... Kin, nefret, şiddet, intikam... Bunlar bana göre değil... Çoğu şeyi Allah'a havale ederim... Ben kötüleşemem... Karışmasın kimse bana, ağlamak istediğim de ağlarım, bu kimseyi ilgilendirmez... Buyum ben...
Hayri Varol
Hayri Varol
ben ne olduğumu bilmiyorum. ne olacağımı bilmiyorum. kendimi ve her şeyi göğsümde ve karnımda kıpırdanan bir şey olarak hissediyorum. bir çizgi ve içerisinde ya da ardındayım, hepsi bu, bunun çırpınışı. ama çizgisiz ve kalem elimde, göğsüme göğsüme batmakta. bazen insan felaketini incelikle anlatışına hayran olur, aydınlığını yaşayaşının güzelliğiyle övünmek olmayınca. acın kimliğin olunca. kendime bakarken çok acı çekiyorum. sana bakarken. dünyaya, hayata bakarken. dünyanın dağları, engebeleri beni kendilerinin arasında öyle bi sıkıştırmış ki, saydam hale gelmişim, incecikliğim bundan belki. kendimden bakarken ötemi görmek ama kıpırdayamamak bundan. bazen ne dediğimi bilmiyorum, genel olarak ne yaptığımı da. kendimi bir cenaze gibi taşıyorum omuzlarımda. güneşi yüzüne makyaj yapıp sürdüğüm küçük kız çocuğu. herkese saldırma tutkusu. herkesi anlama belası. kendini tutup da balkondan aşağı fırlatamama kahrı. hiçbir şeye yetmeyen daracık tahammül. küçülüp küçülüp sende dağılmak, sen ki hiçbir şey ben ki mavi poşete sığmış boşluk. ellerimde bir silah olsa kör karanlığa doğrulturdum, onun içindeki o hasta cenine. sakinleştiğim o anlar uğruna kaçıyor ve kaçıyorum. bak avucumda bir zehir taşıyorum, her sabah buz gibi suyla onu yüzüme çarpıyorum. avuntusuzum, avuntusuz. görmüyorum, duymuyorum ve o karın altında durmuş sokak lambasını izliyorum. nereye doğru bağırabilirsem oraya doğru, bana bunu neden yaptınız. kim var orada, sessizlik. içi benle dolu bir bardak boğazıma dayanmakta. ben burdan uzağa ve burdan derine dadanmakta
·
Not rated
Zamansız
Zamansız harika bir kitap tavsiyesi ile geldim sizlere okurken hiç bitmesini istemediğim bir roman oldu zaten dönem kitaplarını okumayı çok severim. Peri ramazan ayının bir günü arkadaşı Ayşegül ile gezerken kendini birden 1951 yılında bulur. Her ne kadar etrafındaki insanların isimleri aynı olsa da yaşadığı dönem oldukça farklıdır ilk başlarda hiç istemese de arkadaşı ayşegül sayesinde İstanbul’un eski sokaklarını gezmeye ve sevmeye başlar. Siz olsaydınız ve 60 yıl öncesine uyansaydınız ve tam alışmak üzereyken ve yaşadığınız dönemden daha iyi olduğunu düşunseydiniz yeniden yaşadığınız döneme dönmek istermiydiniz.Zor bir karar olurdu sanırım hangi hayat rüya hangi hayat gerçek peri aradığını bulabilecekmi kendini mutlu hissedecek mi? insan içinde her zaman öldürme, saldırma ve düşmanlık dürtüsü olan bir canlıdır bunu spor ve sanatla doyurmadıkça, okuyup öğrenmedikçe ve kendini geliştirmedikçe insan olamaz ve eline fırsat geçtiği her zaman şiddet ve saldırıya başvurur. tüm o yaşananlar gerçek miydi yoksa ben mi uyduruyorum tüm bunları eğer uyduruyorsam nereden biliyorum bu kadar çok şeyi ne anneannem anlattı bana bunları ne de okuduğum bir yerde nerede ve hangi zamanda yaşıyorum ben yoksa o zaman ile bu zamanın arasında kalmış bir zamansız mıyım. geçmiş ve şimdinin arasında sıkışıp kalmış bir ruhun gerçek ve hayalin sınırlarını aradığı bir yolculuğa hazır mısınız.
Zamansız
ZamansızUmut Dikici · İkinci Adam Yayınları · 202446 okunma
104 syf.
·
Not rated
Okuduğum distopyaların içinde sadece Saramago’nun “Körlük” romanını sevmiştim. Kafka’nın Dava’sı falan hiç bana göre değil. Nihayet distopyada en az Saramago kadar iyisi geçti elime. Olay biraz bizdeki Lale Devri. Açlıktan kırılan bir halk ve sefahat içindeki idare. Bir detay var. Ülkede müthiş bir kuraklık hakim. İnsanlar açlıktan bebeklerini yiyorlar. Veba, kolera kol geziyor fakat ülke halkını bunlar değil bir gün ülkenin zayıflamasını fırsat bilip saldırma ihtimali olan Türkler korkutuyor. Türkler ve yayılmacı fetih politikaları.
Dansa Davet
Dansa DavetJean Teule · Sel Yayıncılık · 202036 okunma
Reklam
68 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.