arno strobel'in okuduğum ikinci kitabı. ilki tabuttu. Bu kitap açıkcası bol diyaloglu ve bilindik konulu bir kitap olmasına rağmen akıcı ve sürükleyici bir kitaptı. psikolojik - gerilim olmasından daha ziyade polisye - gerilimdi. tabii ben tabut kitabını daha çok beğendim. fakat iki kitapta da ciddi manada çeviri sıkıntısı var, yani çeviri kaynaklı okuyucuya o samimiyet duygusu geçmiyor.
“Fazla samimiyet, saygıyı azaltır.⠀⠀⠀
Çok sevgi, nankörlük getirir. ⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀
Çok iyilik, suistimal edilir. ⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀
İnsan ilişkilerinde çok'lar sıkıntılı. ⠀⠀⠀⠀⠀
Denge esastır.”
Şimdi tutup da “Beni çok üzüyorsun” falan filan demeyeceğim. Üzülmek mesele değil çünkü, üzüntülerle nasıl baş edeceğimi biliyorum. Ama bu kadar çok öfkeyi ne yapacağımı bir türlü bulamıyorum. Kavga etsek belki biraz rahatlarım. Ancak kavga belli bir samimiyet gerektirir. Seninle o kadar samimi olduğumuzu düşünmüyorum. Halbuki ben gerektiğinde başımı omzuna koyabileceğim birini değil, sinirlendiğimde direktoman kafayı koyabileceğim birini arıyorum. Sana kafa göz dalamadığım için bir türlü sakinleşemiyorum, ben ayrılmak istiyorum Osman.