Ne yapabilirim bilmiyorum, özür dilerim. Ne yapabilirim bilmiyorum.
Sana zarar vermeden, daha fazla zarar vermeden seni nasıl sevebileceğimi bilmiyorum. Bunu bana neden yapıyorlar, bunu sana neden yaptılar bilmiyorum.
Bu denli kısa bir mesafe varken
İncecik bir duvar örülü sanki aramızda
Ne zaman uzatsam hasret dolu ellerimi
Göğün boşluğundan aşağı düşüyorum
Bakmak istediğimde sana uzun saatlerce
Ansızın gözlerimin ince perdesine
Bir kara mil çekiliyor sanki
Yakınlığını yaşarken hemen başucumda
Araya yabancı şehirler giriyor inadına
Kısa mesafeler
"Güne seninle başlamak, hep seni düşünmek, en güzel hallerini düşünmek... Seni ne kadar çok ve içten sevdiğimi zamanları düşünmek ve şimdilerde özlemle daha da çok sevmek... Senin o kırılganlığını, o alınmışlığını sevmek... Bana olan kızmalarını, benden beklentilerini, benimle kurduğun hayalleri sevmek... Senin o en saf, en içten, en masumâne hallerini sevmek... Öyleyken bile bazen hırçın, bazen muzip, bazen farklı olduğunu bilmek ve seni o tüm hallerinle beraber sevmek... Sana gönülden inanmak ve seni sen olduğun için sevmek... Hiç kimsede olmadığını gördüğüm bir şeyleri sende bularak seni sevmek... Seni eksik, aşağı, fazla, yüksek her şeyinle bir bütün olarak sevmek, seni ilelebet sevmek..." (Jack Brighty'den)
Unuttuğun kendin olmayı, yeniden öğrenmen gerek. Bunu da koşullara, hayatın akışına, sorumluluklarına bağlamaya kalkışma, sendin; sendeki asıl senin anlamını, önemi, değerini görmezden gelen, korkaklıkla işin kolayına kaçan.
"Sahi ne yaptın sen sana...?"
Bunlar son satırlar farzet ki bir rüzgardım esip geçtim hayatından ya da bir yağmur sel oldum sokağında sonra toprak çekti suyu...
Kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için uyandın ve bittim..
Beni güzel hatırla!
çünkü, sevdim seni ben, her şeyini...
Sayfalarca mektup bıraktım sana şiirler yazdım her gece çoğunu okutmadım sakladım günahını sevabını içimde sessizce gittim...
Beni güzel hatırla!
sana unutulmaz geceler bıraktım sana en yorgun sabahlar...
Gülüşümü gözlerimi sonra sesimi bıraktım. En güzel şiirler okudum gözlerine baka baka, söylenmemiş merhabalar sakladım her köşeye vedalar bıraktım duraklarda ne ararsan bir sevdanın içinde fazlasıyla bıraktım ardımda...
Ey şekle ve surete bağlanıp kalan! Baştan çıkaran bir güzelin aşkının esiri olmayı bırak! Gülün gül yüzünün aşkı, senin kalbine nice dikenler sapladı! Seni mahvetti, bitirdi ve seni iflâh olmaz tutsağı yaptı!
Gül ne kadar güzel olursa olsun, yedi sekiz gün içinde kaybolup gider güzelliği!
Yok olup gitmeye mahkûm bir şeye gönül vermek; kâmillerin, aklını kullanan erlerin işi olamaz!
Gülün gülümsemesi arzularını kamçılıyorsa, seni gece gündüz acı ve ıstıraptan inim inim inletmek içindir! Haydi, bırak şu gülü! Çünkü her ilkbaharda seninle alay ediyor o, sana gülümsüyor değil, vah sana, vahlar sana!
Mary hastanede kızına kan verir...Julia' nın kanaması devam etmektedir...Bu arada Jason gelir ve Mary' nin saçlarını okşar...
_ Tatlım Mary neler oluyor? Kızımıza ne oldu?
_ Kanaması durmuyor Jason:(
_ Bunu biliyorum fakat neyi var? Neden oldu bunlar? Kızımız intihar mı etti yoksa kaza mı?
_ bunu anlatmak çok zor canım sen şimdi sakin ol ve bekle herşeyi anlatacağım az sonra sana ben....
...
bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
ne bu şehir kalacak
ne bu duygusuz sürü
bu korkunç kalabalık
her vapur seni getirecek bana
bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
kapılar sana açılacak
senin için söylenecek şarkılar
şiirler senin için yazılacak
her evde bir resmin
her meydanda bir heykelin olacak
ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
kopup ötelerden, ötelerden
yalnız bana geleceksin
bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.
...
-Ümit Yaşar Oğuzcan
Bu kitabı küfür etmeden anlatmak çok zor. Julia Quinn’i eğer anadolu çomarları 20 yıl bi odaya kapatıp işkenceyle bu kitabı yazdırmadıysa bu kitabı yazmanın herhangi bir mantıklı açıklaması yok. Bu kadar kadın düşmanı, iğrenç, tiksindirici bir kitap daha okumadım. Sözde “ana karakter Anthony” korku romanının kötü adamı mı, romantik bir kitapta ana
Kitap yazarın kitabın karakterlerinden biri olan Ethem'e ithaf etmesiyle başlıyor aslında, Ethem'in öyküsüyle değil. Aklıma daha bu ithafı okurken Anna Karenina geldi istemsizce. Tolstoy'un rüyalarına girmiş, kendi acısınının hesabını soran Anna Karenina gibi, Ethem de aklına takılmış Şermin Yaşar'ın. Aslında bu iki cümlelik
"ne kadar güzelsin sevilay. ne kadar doğrusun. sevenler birbirlerine yara izlerini gösterirler. ilk önce bunu yaparlar. sana ruhumu açmadan bil ki incinebilirim demek için. çünkü en çok sevdiklerin yaralar seni."