Hâlâ temiz ve dürüst biriyim diye düşündükçe kişilik sahibi olmanın, enkaz dolu bulanık insan denizinde beyaz bir fener gibi ışıldamanın güzel duygusu sardı içimi.
Çocukluğumda babamdan dinlediğim ve hiç anlam veremediğin bir hikaye vardı:
Hz. Ali’ye, falanca kişi senin için kötü sözler söylüyor demişler. Hayret etmiş, oysa ben ona hiçbir iyilik de bulunmadım ki demiş.
Demek ki insanlığa güven duymanın tam olarak yıkılışı böyle oluyormuş diyordum, Umut kapılarının, pencerelerinin sıkı sıkıya kapatıldığı bir kararlılık hali, artık hiç kimsenin aralayamayacağı bir demir kapı...
Harese nedir, bilir misin oğlum?
Arapça eski bir kelimedir.
Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir.
Harese şudur evladım:
Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan
üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür;
o kadar dayanıklıdır yani.
Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır.
Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar.
Keskin diken devenin ağzında yaralar açar,
o yaralardan kan akmaya başlar.
Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider.
Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına
doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve.
Bunun adı haresedir.
Demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir.
Bütün Ortadoğu’nun âdeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür
ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz.
Kendi kanının tadından sarhoş olur.