Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Saraylar saltanatlar çöker Kan susar bir gün Zulüm biter Menekşeler de açılır üstümüze Leylaklar da güler Bugünlerden geriye Bir yarına gidenler kalır Bir de yarınlar adına direnenler
Her karınca şimdi artık filler sultanına yaşam suyu, çiçek özü, türlü yiyecek arayan, ona saraylar kuran, taht yontan birer makina olmuştu.Ama hiç hiç düşünmeyen.
Sayfa 176Kitabı okudu
Reklam
Saraylar hiç kuşkusuz nezaket ve terbiyenin egemen olduğu yerlerdir; böyle olmasaydı adam öldürülen harabeler olurlardı. Şimdi gülümseyip birbirlerini kucaklayanlar, eğer terbiyeleri araya girmeseydi, birbirlerine hakaret edip bıçaklarlardı.
Saraylar saltanatlar çöker kan susar birgün zulüm biter. menekşelerde açılır üstümüzde leylaklarda güler. Bugünlerden geriye, bir yarına gidenler kalır bir de yarınlar için direnenler...
Sayfa 227 - Simge Yayınevi
"İnsanlar saraylar, kaleler, anıtlar ve tapınaklar inşa ettiler. Geç modern çağa kadar insanların yüzde 90'ından fazlası, her sabah erken kalkıp ter içinde kalana dek çalışan köylüler olarak yaşıyorlardı. Ürettikleri fazladan gıda, tarih kitaplarını dolduran küçük bir seçkin azınlığı doyuruyordu: krallar, bürokratlar, askerler, rahipler, sanatçılar ve filozoflar. Tarih çok az insanın 'yaptığı', geri kalanların da tarla sürdüğü veya su kovaları taşıdığı bir şeydir."
Kolektif Kitap, İnceleme, Türkçesi: Ertuğrul GençKitabı okuyor
Saraylar hiç kuşkusuz nezaket ve terbiyenin egemen olduğu yerlerdir; böyle olmasaydı adam öldürülen harabeler olurlardı. Şimdi gülümseyip birbirlerini kucaklayanlar, eğer terbiyeleri araya girmeseydi, birbirlerine hakaret edip bıçaklarlardı. Lord Chesterfield, 1694-1773
Reklam
Değişik bir kent İstanbul. Tarihle ağırlaşmış, bir yandan da yeni. Hem taşları, hem de insanları bakımından yeni. Türklerin eline geçeli daha yetmiş yıl bile olmamasına karşın kentin yüzü tümüyle değişmiş. Elbette Ayasofya yerinde duruyor; camiye çevrilmiş. Sultan cuma namazını orada kılıyor. Fakat kentin yeni sahipleri her yere yeni yapılar dikmişler; bunlara her gün yenileri ekleniyor. Yeni saraylar, camiler, medreseler, dahası göçebe olarak yaşadıkları bozkırdan gelip İstanbul’a yerleşenlerin ahşap küçük evleri. Pek çok kişi kentten ayrılmış olsa olsa da, kentin Fatihleri kendi başkentlerinde azınlıktalar ; dahası hanedan ailesi dışındakiler, ötekilere göre göre çok etkili bile değiller. En güzel evler, çarşıdaki en varsıl dükkanlar Ermenilerin, Rumların, İtalyanların, Yahudilerin. Yahudilerin bir bölümü Granada‘nın düşüşünden sonra Endülüs’ten gelmiş. Gelenlerin sayısı kırk binden az değil. Hepsi de Büyük Türk’ün hakseverliğini övmekte ağız birliği ediyorlar. Çarşılarda Türklerin sarıkları, Hristiyanların ve Yahudilerin takkeleri hiçbir düşmanlık duygusu ya da hınç olmadan birbiriyle iç içe.
Sayfa 271Kitabı okudu
Saraylar hiç kuşkusuz nezaket ve terbiyenin egemen olduğu yerlerdir; böyle olmasaydı adam öldürülen harabeler olurlardı. Şimdi gülümseyip birbirlerini kucaklayanlar, eğer terbiyeleri araya girmeseydi, birbirlerine hakaret edip bıçak/arlardı. Lord Chesterfield, 1694-1773
Sayfa 8
Onlar saraylar inşa edip birkaç koltuk elde ettiler, ben tapınak inşa ettim ve iyilik tanrısının sonsuz iklimlerinde saltanat tahtı­ na kuruldum.
Sayfa 19
Değişik bir kent İstanbul. Tarihle ağırlaşmış, bir yandan da yeni. Hem taşları, hem de insanları bakımından yeni. Türklerin eline geçeli daha 70 yıl bile olmamasına karşın kentin yüzü tümüyle değişmiş… Elbette Ayasofya yerinde duruyor; camiye çevrilmiş. Sultan cuma namazını orada kılıyor. Fakat kentin yeni sahipleri her yere yeni yapılar dikmişler; bunlara her gün yenileri ekleniyor. Yeni saraylar, camiler, medreseler, dahası, göçebe olarak yaşadıkları Bozkır‘dan gelip İstanbul’a yerleşenlerin ahşap küçük evleri…
Sayfa 270Kitabı okudu
Reklam
Politika, sözcüğün en yaygın kullanımı açısından bakıldığında, yozlaşmadan başka bir şey ifade etmez; dolayısıyla iyi bir kralın ya da iyi bir bakanın işine yaramaz. İşte tam da bu nedenledir ki, saraylar politikayla dolup taşar.
Derken, yakınlaştıkça saraylar, hazineler, karlı dağ yamaçları açıldı sanki önümde. Böyle bir insanın var olabileceği aklıma gelmezdi. Öyle harikaydı ki..
Denizdeki Kent
İşte, Ölüm bir taht yükseltmiş kendisine, Yapayalnız uzanan tuhaf bir kentte, Karanlık diplerinde Batı'nın, İyinin ve kötünün, en iyiyle en kötünün, Ebedi istirahatlerine cekildikleri yerde. Sunaklar ve saraylar ve kuleler ( Zaman yeniği titremeyen kuleler) Benzemez orda bizim olan hiçbir şeye. Unutulmuş alıp götüren rüzgârlarca, Göğün altında isteksizce yatan Kederli sular çevresinde.
Sayfa 81 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Gökyüzüne kadar saraylar diksen de sonunda gireceğin yer toprağın altı değil mi?
“Saraylar da öteki devlet yapıları gibi, bağımsız devletin ayrılmaz parçalarıdır. Bizi tarihimize bağlayan halkalardır. Milli onurun gözle görünür eserleridir. Dün padişahınsa, yarın halkın malı olur. Bence bugün Edirne şehri sınırlarımızın içindeyse, biz bunu Enver Paşa’ya değil, hatta Lozan Sulhu’na değil, Sinan’ın Selimiye’sine borçluyuz. Selimiye orada durdukça, Edirne de bizim sınırlarımızın içinde durur, hepimiz toptan ölmedikçe... Çünkü hiç kimse, Selimiye’yi hiçbir yerine sokamaz. Onu artık hiçbir barbar da yıkamaz. Saraylar kardeşim, ancak içi sanat eserlerimizle dolu müzelerimiz olabilir. Ötesi demagojidir. Bize hiç yaraşmaz.”
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.