Türklerin dönemin dinleri ile ilişkisi hakkında,
Göktürk Devleti'ni kuran Bumin Kağan'ın küçük oğlu Taspar Kağan (572-581), Çin'de inançları yasaklanan Budacı rahipleri kendi ülkesinde konduruyor ve himaye ediyor. Bunu Budacılığa geçiş olarak görmek zor olabilir ama niyet temelinde görmemek daha zordur. Devletin daha birinci kuşağında böyle bir meyil göze çarpıyor. Bilge
Sayfa 131 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
Akhunlar 350 senesinde ilk kez İran'a doğudan saldırmış ve Toharistan'a akmışlardı. 360'lar itibariyle Sasanîlere bağlı olan yerel özerk yönetimlerin son bulduğu ve Akhunların idareyi tam ele aldığı anlaşılıyor. Hatta bir yoruma göre, Soğdiyana kentlerini kendi başına bırakırken Toharistan'ı yerleşmek için fethetmişlerdi. Bunlar Sasanî Dönemi'nde çoğunlukla bağımsız durumdaydılar ve hatta en geniş döneminde Göktürk idaresi Seyhun'un güneyine, Afganistan'ın kuzeyine kadar sarkmıştı. Örneğin IV. Hürmüz'ün (579-590) komutanı Behram Çubin, Herat yakınlarında bir Eftalit-Türk ordusuyla savaşmış ve orduyu yenmişti. Hatta Eftalitler 557 senesinde İstemi Kağan idaresindeki Göktürklerle o anlık doğal müttefikleri olan, kağanın damadı I. Hüsrev Anuşirvan (531-579) idaresindeki Sasanîlere yenildikten sonra da Ceyhun'un güneyindeki bölgede yönetimlerini sürdürmüşe benziyorlar.
Sayfa 32 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Orta Çağ'da adı çok geçen ve çok geniş bir bölgeye işaret eden Horasan, İran'dan doğuya açılan kapı olduğundan, bir bakıma Asya kelimesine denk bir kullanım kazanmıştır ki bugün biz geleneksel kültürde ve onun entelektüel yansımasında Horasan tabirini Orta Asya yerine kullanıyoruz. Kelime eski Farsça hor "güneş" ve asan "gelen, doğan" bileşenlerinden oluşmakta olup, "güneş ülkesi, güneşin doğduğu yer" anlamını verir. Nitekim Biruni rüzgarların yönüyle ilgili hazırladığı bir çizimde Horasan kelimesini "gündoğusu" anlamında kullanır. Muhtemelen Sasani Dönemi'nde kullanıma girmiştir, çünkü eski kaynaklarda geçmez.
Devletin bir krallığa dönüştüğü Mua­viye dönemi ve sonrasında, bu yabancı unsurlar çok daha ku­rumsal bir biçimde öne çıkmıştır. Sasani ve Bizans saray adabı ile bürokratik geleneğinin kabul gördüğü bu süreçte, saltanatın verasetle el değiştirmesi de bu yeni zihniyetin eseri olmuştur.
Zerdüşt Behrâm Pejdû ise Ardâvîrâfnâme'sini hazırlarken eserin düzyazı şekline son derece bağlı kaldığını, metni şiire keli­ me kelime aktardığını söyler. Diğer mesnevisi Zerâtuştnâme'nin son kısmındaysa, bir sesin ya da Surûş’un ona Ardâvîrâfnâme'yi şiir olarak yeniden düzenlemesini gizlice söylediğini, öte yandan dostlarının da bu
Abbasiler Emevilerle sona eren Akdeniz imparatorluğunun yerine Ortadoğu' da bir krallık kurdular. Dindarların desteğiyle başa geçmelerine karşın -ik￾tidara gelir gelmez onlara ihanet ettiler- Abbasiler kısa sü￾rede tüm çağdaş ve eski rakiplerini geride bırakhlar. Bağdat dünyaca tanınan, dünyanın her tarafından ziyaretçi cezbeden bir
Sayfa 443Kitabı okudu
Reklam
23 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.