Öncelikle kitapta fazla romantik bulduğum bazı şeyler olduğunu belirtmeliyim. Gereksiz tesadüfler var. Kitabın başında özellikle yazarın İsyan'la tanışması bana fazla rahatsız edici bir tesadüf geldi. Yıllar önce bir tarih kitabında fotoğrafını gördüğü birini on yıllar sonra Paris sokaklarında görüyor ve tanıyor. Kahramanla başka türlü tanışamaz mıydı ? Bence daha iyi olurdu. Clara ile ilgili tesadüfler, Paris'teki direniş sürecindeki bazı tesadüfler kitabın daha en başında beni rahatsız eden bu tesadüften sonra fazla geldi belki de, gözüme battı.
Kahramanların karakterleri çizilirken çok uç çizilmiş. Çoğu önemli kahramanda gri yok. İsyan'ın babasında bu epey belirgin. Kardeşi Salim aynı şekilde. Kesin çizgileri var kahramanların.
Bir de İsyan'ın tımarhanede o kadar yıl kalması, Clara'nin onu bir kere bile görmeye gitmemesi bana bu aşkı hiç de büyük göstermedi. Ama romanın sonunda sanki çok büyük bir aşkı izlemişiz izlenimi uyandırılmış. Büyük bir aşk ama İsyan tarafında sadece. Clara'nın onu hiç aramamasi, görmemesi bu aşkı platonik yapmış yani. Sonunda neden geldi ? Ucu açık oranın zaten.
Bunlar olumsuz düşüncelerim ama kendisi genel olarak sevdiğim bir yazar. Roman akıcı gidiyor. Ayrıca evet savaş, mücadele , direniş ruhu , aşk, baba-oğul ilişkisi, Osmanlı aile hayatı, Osmanlılar dönemi bazı siyasi olayları, 2.Dünya Savaşı sırasındaki bazı siyasi olayların harmanlanıp verilmesi güzel. Okunmayacak, tavsiye edilmeyecek bir kitap değil.
Doğu'nun LimanlarıAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 202132.8k okunma
Buğulanmış bir pencere camından dışarıyı izlemek gibiydi bu eseri okumak ya da siyah beyaz fotoğrafların içerisine o anların öncesine de şahit olarak dahil olmak gibi.
Yazar eserin içeriğine bir yandan tarihi bilgiler serpiştirirkenn bir yandan da hislere dair bir kervan oluşturarak ilerlemekte.
Yazarın konuyu ele alış şekli, farklı üslubu
...ve dövüşmüş- lerdi Kuran için, Halife için ve Fransızı kenti terk etmek zorunda bıraktıkları zaman kurtulduklarını sanmışlardı, oysa sonradan olanlar bambaşkaydı, uğrunda savaşmadıkları ve savaşmayı akıllarına getirmedikleri şeyler olmuştu, ne uğruna savaşmışlarsa sanki savaşla onu ortadan kaldırmak istemişler gibi bir sonu olmuştu, kimsenin beklemediği bir şeydi bu ama gene de çok kimse farkında değilmiş gibiydi bunun ya da sanki herkes kâfir olmaya teşneymiş gibi, bir kendisi fark etmişti gerçeği, bir de asılan birkaç arkadaşı, şimdi biliyor ki asılan arkadaşlarının uğrunda asıldıkları şeyler de bugünkü insanların anlayabileceği şeyler değildir ve anlamazlar ve belki kendileri de bir kez daha asmaya kalkışırlar ama onlar yani asılanlar yani savaş verenler kendilerini asan insanlar kurtulsunlar diye savaşmışlardı ve asıldık ları şeyler için savaşmışlardı, bunu kim anlayabilir, kim? Kim?)-
...
Bu ham bir savaş, bu çıplak bir savaş ve bu, eğer bozguna uğramak istemiyorsak, düşmanlarımızla aynı teknikleri kullanmamız gereken bir savaş. Onlar bizi akşam yemeğinde yemeden önce biz onları öğle yemeğinde yiyeceğiz.
Seni arayan sular, seni kışlar, seni adamlar, seni sonunda
bozulmuş ordularım.
Sanki ay dökülür diri balıklara, sanki gümüş şeyleri güneşler
güneşler ışıtır.
Yorgun kuşamlarımla, kanlarımla, gelirim, uzanır senin sabahlı
gecene yatarım.
Bu donattığım savaş gemileri sana dokuttuğum bu vurucu
ipekliler seni anlatır.
Bu senin içindir, sabah ormanlarına, dağlara, balıklıgöllere
açılan balkonlarım.
Sen olmasan, yeryüzünde bu ağaçları, suları, bu büyük
kayaları bekletecek ne vardır.