"Üç gün boyunca işçi semtlerinde sanki iç savaş vardı . Neden?Sadece sizin Emniyet Müdürü komünistlere kızıl Berlin'de kimin lafının geçtiğini göstermek istediği için. Devleti destekleyen ve devlete düşman kızıllar arasında, polis aygıtının da kötüye kullanıldığı bir iktidar kavgası bu. Bu arada insanların ölmesini de sineye çekiyorlar!"
Sayfa 115 - Çeviri:Cem SeyKitabı okuyor
Küçük Burjuvazi Küçük burjuvazi, yerli burjuvazinin en düşük ve en geniş taba- kasıdır. Entelijansiyanın büyük çoğunluğunu oluşturan öğretmenle- ri, öğrenci gençliği, düşük gelirli uzmanları, büro katiplerini ve alt kademe hükümet memurlarını ayrıca orta köylüleri; küçük işadam- larını; esnafları; marangozları; kendi küçük motorlu teknesi ve
Reklam
Rostovların evinde aşk havası daha önce, bu bayram günlerinde olduğu kadar hissedilmemişti hiç. Bu hava sanki, "Mutluluk dakikalarının peşinde koş, kendini sevmek, sevilmek için zorla! Dünyadaki tek gerçek bu, gerisi anlamsız. Ve biz burada sadece bununla ilgileniyoruz," diyordu.
Sayfa 494 - Savaş ve Barış, I.CiltKitabı okudu
SANAT ADAMI ATSIZ RUHLARA İŞLEYEN ŞİİR. Atsız'ın sanat hayatı şiirle başlar. Biz de onun şiiriyle başlayalım.
Mustafa Kemal Paşa, sanki savaş bitmiş de çoktan kazanılmış gibi, cephede olmayan insanları eğitmeye başlamış bile.
"Bu dünya o kadar çok sırlarla dolu ki, biz neyiz, biz kendimizin ne olduğunu bile bilemiyoruz. Bugün varız, o da varsak, yarın yokuz, o da yoksak. Bir de üstüne üstelik savaş çıkarıp birbirimizi öldürüyoruz, sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi. Oysa bir ömür nedir, ne kadardır, onu bile bilemiyoruz. Bir ömür, bir göz açıp yummak kadar değil mi?"
Sayfa 409 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Yüzyıl ölümün yüzyılı, ölüm bizzat bize dönük, her bir insanın kırk kez öldürülmesine yetecek kadar imkana sahibiz, silahlarımızla ne yapacağımızı şim­diden bilemiyoruz, binalar artık bize yetmiyor, dağ­ları oymaya başladık bile, ölüm araçlarımız toprağın derinliklerine yığılıyor. Bizim ökümenimiz sanki as­keri cephanelik, on milyonlarca insan savaş için ça­lışıyor, ahlak ile çıkarın ittifak yaptığı bu çözüm yo­lunu bozmayı artık hayal bile etmiyoruz, gençliğimiz paradoksun bedelini yarın ödeyecek, o bunu hisse­dip isyan ediyor, bizse ona mucize vaat edemiyoruz, yavan söylevler çekmeye bile cesaret edemiyoruz, çoktan mahkum edildiğini ve devrimlerle nasibinin değişmeyeceğinin farkındayız.
Mitosun eski hakikatleri şu an, sanki logoi imişler gibi yorumlanıyorlardı, sonunda hayal kırıklığına uğratmaya mahkûm tamamen yeni bir gelişme.
İnsan ölmekte olan bir hayvan gördüğünde içini korku kaplar: Sanki kendisi, kendi içinden bir şeyler gözleri önünde yok olmakta, varlığı sona ermektedir. Ama ölmekte olan bir insan, sevilen, değer verilen bir insansa, yok olan hayat karşısında korkunun yanı sıra yüreğinde bir boşluk, bir yara hisseder ve bu yara, fiziksel bir yara gibi bazen öldürür bazen iyileşir; ama dışarıdan rahatsız edici bir temas geldi mi her zaman acır ve içine kapanır.
Sayfa 683Kitabı okudu
Ve son olarak, büyük İmparatorun kahraman ordudan son ayrılışını tarihçiler bize büyük ve dahice bir şey olarak sunuyorlar. Halkın dilinde alçaklığın son kertesi olarak adlandırılan ve bütün çocuklara utanılacak bir şey olarak öğretilen bu son kaçış bile tarihçilerin dilinde bir mazerete kavuşuyor. Tarihçiler, tarihsel usa vurmanın elastikiyetini daha fazla zorlamak imkansız hale geldiği zaman, yapılan eylemlerin bütün insanların iyi ve hatta doğru dediği şeye karşıt olduğu açıkça ortaya çıktığı zaman büyüklük cankurtaranına başvururlar. Büyüklük sanki iyi ve kötü ölçütünü dışarıda bırakır. Büyük için kötü yoktur. Hiçbir facianın suçu büyüğe yüklenemez. Tarihçiler bir kez "C'est grand!"³⁹ (³⁹Bu muhteşem) dedi mi, o zaman artık iyi ve kötü yoktur, "grand" ve "grand olmayan" vardır. Grand iyidir, grand olmayan kötüdür. Grand, onların anlayışına göre, kahramanlar denilen bazı özel canlıların niteliğidir. Ve sıcak kürkü içinde, sadece arkadaşı değil, (onun görüşüne göre) buraya onun getirdiği insanları ardında bırakıp eve kaçan Napolyon içinden que c'est grand diye geçiriyor ve yüreği rahat. "Du sublime (kendinde süblime bir şeyler görüyor) au ridicule il n'y a qu'un pas,"⁴⁰ (⁴⁰ Yüce olmakla gülünç olmak arasında sadece bir adım var.) diyor. Ve tüm dünya elli yıl tekrarlıyor. "Sublime! Grand! Napoleon le grand! Du sublime au ridicule il n'y a qu'un pas." Kimsenin aklına, iyi ve kötü ölçüsüne vurulamayan bir yüceliği kabul etmenin kendi hiçliğini ve ölçülmez küçüklüğünü kabul etmek olduğu gelmiyor.
Sayfa 676Kitabı okudu
Reklam
Savaş buydu demek ki! Anormal olan şeyleri nasıl da normalmiş gibi görmeye başlamıştık. Kendimizle, savaşla, kısacası her şeyle alay ediyorduk. Her şey yolundaymış gibi olaylara mizahi bir gözle bakıyor, adeta başka bir direniş sergiliyorduk. Yaşananlar sanki savaş değil de bir masal gibiydi. Direnişin 'bin bir geceye" sığdırılan bir masal. Kadınlar her gün makyaj yapıyor, erkekler ise yolunda gitmeyen her şey için fıkralar uyduruyorlardı. Her yerde, her şeyde gizli bir direnişimiz vardı...
"Kafamda bir savaş çıkmıştı sanki."
Diyor ki: sen de sınavlara gizli çalış nazar değmesin
18. Tüm savaşlar aldatmacaya dayanır. 19. Saldırırken sanki böyle bir imkânınız bulunmadığına, gücünüzü kullanırken sanki hareket etmediğinize, yaklaşırken sanki çok uzakta olduğunuza, uzaktayken de sanki çok yakında bulunduğunuza düşmanı inandırmalısınız.
Sayfa 15 - Panama YayıncılıkKitabı okuyor
"Sanki Atatürk'ün gidişi ile insanlığa en yakışan şey, barış da yara almış, savaş rüzgarları esmeye başlamıştı."
Sayfa 52
Nerdeyse her zaman savaştan konuştuğumuza dikkat etmişsinizdir tabii. Konuşacak başka bir şeyimizin olmayışından değil bu, bundan başka hiç bir şey bizler için bu kadar güçlü bir ilgi uyandırmıyor da ondan. Başka bir nedeni daha var: Savaş sırasında herbirimiz kendi kişiliğinde her çeşit insanlık deneyimini toplamıştır sanki; bu yüzden, ne zaman herhangi bir şeyin sözü geçse, savaş sırasında olmuş herhangi bir şeyi kesinlikle çağrıştırır dinleyen birisine; o da başlar söze böylece. Bu da konuşmayı savaşa getirir tabii.
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.