. Anter ve C. Yıldırım gibi Kürd Aydınlarının yanında yer almak için Diyarbakır'a avukatlar akın ederken Diyarbakır savcıları da her gün mesai yapıyorlardı. M. Anter her gün mahkeme kapısındaydı. Anter, anılarında bu konuda şöyle di- yor
("Asliye Ceza Hâkimi Ahmet Bey, 'Musa Bey, niye Kürtçe yazı- yorsun?" diye sorunca, Hakim Bey, İstanbul'da Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler gazete çıkanyorlar. Aynca İngilizce ve Fransızca ga- zeteler de çıkıyor. Ben Kürdçe yazıyorum diye ne olacak?' dedim. Hâkim, Efendim onlar azınıkır' dedi. Ben, Hâkim Bey, yani bir memlekette azınlık çoğunluktan daha avantajlıdır? Eğer bir azınlık kadar hakkım yoksa ben böyle çoğunluğu ne yapayım? Lütfen karar verin ve beni azınık kabul edin' dedim. Hâkim, avukatlar, savcı güldüler. Hâkim, 'Musa ne diyorsun, bu iş benim kararımla hallolacak bir şey mi?' dedi. Çünkü Hâkim de Karslı bir hemşerimizdi. Elinden geldiğince beni kolluyordu..."1
Beni en çok etkileyen bölümlerden bir tanesi "Devlet" denilen olgunun bir kasabayı nasıl yerle bir ettiği olduğu. Devlet uzak diyarlardaki, ulaşımı zor kasabaya ulasamazken kasaba halkı bir şekilde hayatlarını barış içinde, eşit haklarla devam ettirirken bir gün bir savcı "devleti" temsilen kasabaya gelir. Kasaba halkının
Kurtuluş Savaşı sırasında "Kürt ve Kürdistan beyleriyle.", "Ellerinden öperim." diye mektup kaleme alan Mustafa Kemal'den eser yoktur artık. Ya da 1922'de İzmit'te yerel bir gazeteye verdiği demeçte "Tabii ki Kurtuluş Savaşından sonra Kürtlere hak ettikleri şekilde kendi bölgelerinde özerklik
Sayın Savcı, Emerson'ın iki sözünü daha anımsatmama izin verin: 'Bu ülkeyi yönetenlerin yapacağı ilk iş, iyice bir yıkanmaktır' diyor Emerson. Yüz elli yıl önce Amerika için söylenmiş bir söz bugün neden canımı bu kadar acılıyor dersiniz? Son olarak bir söz daha: 'Bir ulus ne zaman yurtseverlik çığlıkları atmaya başlar, hemen aklıma ellerinin temizliğini, ruhunun aklığını araştırmak gelir.' Bu kadar Sayın Savcı... Cezası ne olursa olsun insan düşündüğü kadar özgürdür."
"Sonra Sayın Savcı, halkları birbirinden ayıran sınırlar değildir. Gökyüzünün, suların, rüzgarın sınırı olur mu hiç? Düşmanlık bir sınır gerektirir belki, korunma güdüsüyle, ama bir kıyısızlık gerektiren sevgi sınır tanır mı? Halkları, dilleri ve o dil içinde yapıp yarattığı kültürel değerleri, farklı ve soylu kılar. Düşünsenize sayın savcı, camı Fenikeliler buldu diye cam bardakla su içmemezlik edebilirmiyiz? Camı kullanmak için bizim Fenikelileri kendimize uyruk kılmamız mı gerekir? Öyleyse Sayın Savcı, bırakın Kürtler de kendi türküsünü kendi sesiyle söylesin."
- İnsan başkasını cezalandırmak için hakkaten kendini öldürebilir mi doktor? Olabilir mi böyle bir şey?
+ Zaten intiharların çoğu başka birini cezalandırmak için yapılmıyor mu savcı bey?