Ben bir embriyonu, bir başlayışı, dünyanın bütün nimetlerini ve olanaklarını içimde taşıyorum... Burada olmasaydım, nerede olurdum! Ben "ben" olmasaydım, kişisel görünüşüm ve bilincim "ben" olmayan her şeyden beni ayırmasaydı, ben kim, ne ve nasıl biri olurdum! Vücut yapımız! Bizi zorlayan isteklerin kör, süslenmiş, zavallı ve acımaya değer bir biçimde dışarıya vurması! Bu isteğin zamansız ve mekânsız bir gecede dilediği gibi hareket etmesi ve yaşam bulması, insanı bir zindanda, aklın titreyen ve sallanan o cılız aleviyle birazcık aydınlanan bir zindanda aç ve sefalet içinde bırakması kuşkusuz çok daha iyidir!
Bazen Gazze'yi düşünüyorum Nasıl yaşıyorlar ; bu kadar acı , korku , sefalet insanı delirtmeye yeter.
Reklam
Kanunlar ne kadar çoğalirsa sefalet de o kadar artıyor. Sefalet ne kadar çoğalirsa kanunlar da o kadar artıyor.
517 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 4 days
Jack London, ya da doğduğunda kendisine verilen işimle John Griffith, 12 Ocak 1876’da SAN Francisco da doğdu. Çocukluğunu anne ve baba sevgisinden mahrum geçiren London bunun eksikliğini her zaman hissetti. İlkokul sıralarındayken Oakland Kasabası’ndaki abonesi olduğu kütüphanede “edebi annesi” Ina Coolbirth’ü keşfetti. Yaşamı boyunca ona eşlik
Martin Eden
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202390.9k okunma
Tarihi yaşayan bir şey haline getirmeye gerek yok. Tarih zaten yaşayan bir şey. Tarih biziz. Siyasetçiler, krallar ve kraliçeler değil. Tarih herkestir. Her şeydir. Şu kahvedir. Kapitalizmin, imparatorluğun, köleliğin tarihini sadece kahveden söz ederek bile anlatabilirsiniz. Burada oturup karton bardaklardan kahve yudumlayabilin diye dökülmüş kan ve çekilmiş sefalet akla ziyandır.
Sayfa 17
Yanlız bir şeyi bilmeyeceksin ve de bilmek isteyemeceksin: Sefaletini kendinin yarattığını, her saat, her gün, durmadan; çocuklarını anlamadığını, daha cesaretle doğrulmaya fırsat bulamadan onların belkemiğini kırdığını; sevgiyi çaldığını; kendine köpek beslediğini! Sen ve senin gibiler toplumsal sefalet yüzünden topluca ölünceye dek, yüzyıllar boyunca yolunu şaşıracaksın ve yolunu kaybedeceksin; varlığının dehşeti, kendini kavraman için bir ilk zayıf ışığı yakıncaya dek. Ancak ondan sonra yavaş yavaş ve dikkatli el yordamıyla dostunu, sevgi, emek ve bilgi adamını aramayı öğreneceksin, bulmayı öğreneceksin, anlamayı öğreneceksin, saymayı ve onurlandırmayı öğreneceksin. Ondan sonra yaşamın için kütüphanenin boks maçından daha önemli, ormanda düşünce yüklü yürümenin geçit töreninden daha iyi, sağaltmanın öldürmekten daha iyi, öz bilincin milli bilinçten daha iyi ve alçakgönüllü olmanın ağzını vatansever ya da daha başka bağrışlarla doldurmaktan daha iyi olduğunu anlayacaksın.
Reklam
504 syf.
9/10 puan verdi
1934 lu yıllarda Teksas ' ta Büyük Buhran adı verilen kıtlık ve kuraklık dönemi nedeniyle Elsa ve çocuklarının hayatta kalmak için bolluk bereket diyarı California ' ya giderek yerlesmelerini anlatıyor.Oysa ki California ' da onları büyük bir hayal kırıklığı beklemektedir.Cunku orada göçmenlere hiçbir şekilde yer yoktur.İnsanlik dışı, açlık, sefalet onları ve onbinlerce göçmeni çaresizce kivrandirir.Herseye rağmen mücadeleden yılmayan,daima dik duran Elsa ' nin hüzünlü hikayesi okumayı hak ediyor.
Dört Rüzgar
Dört RüzgarKristin Hannah · Pegasus Yayınları · 202369 okunma
Ne yazık! Tekrar ediyorum, ister İtalyan ister Fransız olalım sefalet hepimizi ilgilendiriyor.
Nasıl bilmeliydi insan yaşadığını ? Yağmurda ıslanan saçlar yada üşüyen parmaklarlamı belkide yüzüne çalınan rüzgarlamı ihanet olur muydu yağmurun altında şemsiyeyenin altına saklanmak ? İhanet etmiş olmazmıydı insan yaşadığı yaşam duygusuna sefalet diye laf atarak.
152 syf.
7/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 4 days
(arkakapakyazısı) “Halit Ziya Uşaklıgil’in 1887’de, henüz yirmili yaşlarında genç bir yazarken kaleme aldığı ilk romanı Sefile, küçük yaşta kimsesiz kalarak dilencilikten fuhuş denilen girdabın en dehşetli derinliklerine kadar sürüklenen Mazlume’nin hikayesidir. Sefile, Halit Ziya’nın ustalık dönemi eserlerinde kullandığı bazı teknik ve temaların
Sefile
SefileHalid Ziya Uşaklıgil · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022763 okunma
Reklam
"Tüytopa öyle sert smaç vurur, onu öyle hızlı havalandırırdı ki, raketin darbesiyle fişek gibi süratlenen tüytopun, anne babalarımızın akıl almaz beklentilerinin ve dünyamızın ansızın paramparça olup başladığımız yere, soykırımcı bir diktatöre tabi olduğumuz o açlık ve sefalet günlerine dönmek zorunda kalacağımız yönündeki paranoyalarının oluşturduğu, bizi boğan o güç alanını delip geçtiğine yemin edebilirdik. "
Sayfa 42
Kirli Yüzlü Melekler
'' sayende sayebân olduk istanbul şehri sayende sebil olduk aç kaldık sefil olduk yıldızlar dem çekti güvercinler gibi başucumuzda ve yaktı perişan eyledi sine-i sâd-pâremizi saplanıp hançer misâli bir hilâl sokaklar serseri biz serseri yüksekkaldırım da bir cezayir şarkısını dile getirdi plâklar cadde-i kebir: bütün ışıklarını yakmış
Ne budala, ne cahil, ne bencildi pek çoğu. Soruları­na yanıt verdikten sonra onları sorguya çekmeye başladı­ğında fark etti bunu. Bir şey bilmiyorlardı, meraktan yok­sun, sürüngen hayatlarından memnundular. Zaman ve enerjilerinin bir kısmını kardeşleri uğruna mücadeleye adamalarını sağlamak pek zor işti hani. Sömürü ve sefalet onları aptallaştırmıştı. Bazen, "Yoksullar kendilerini kurtarmaktan acizdir, sadece bir seçkin bunu başarabi­lir," diyen Saint-Simon' a hak veresi geliyordu Floracığın. Burjuva önyargılan onları bile zehirlemişti. Anlaşılan.
Sayfa 20 - Can yayınları
Burada her şey aptallığın kıyısında, entelektüel sefalet kokuyordu.
Sayfa 161
Sefalet,istisna olması gerekirken kaide olmuş.Mutluluk,kaide olması gerekirken istisna olmuş.
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.