Yalnızlığa tutunma çabası içinde kadim bir kaleydi Orhan Hoca. Yıllar var ki çepeçevre kuşatmıştı Mihran'ın mutsuzluğunu, kimsesizliğini. Ne olursa olsun düşmesine izin vermez uzaktan da olsa koruyup kollardı onu.
Güven duygusunun canlı bir kanıtıydı sanki. Erken yaşta yitirilen bir babanın seneler sonra uzanan bir eli gibiydi. Oturup uzun
«Ey Rasülüm, insanları Kur an’la, güzel söz ve nasihatla Rabbinin yoluna davet et. Onlara karşı en güzel olan bir mücâdele ile mücâdele yap» diye emretmiştir.
Bir gün biri çıkar, insanları ölçmek için mesleklerin ne olursa olsun, onlara hiç aşık olup olmadıklarını sorarsa, anlamaya muvaffak edildiği bir ince güzelliğin hakkını kullanıyor demektir.
"Gitmeyin. Savaş henüz bitmedi."
"Bizimki bitti," dedi Finlei usulca. "Amana bu seferlik çağrına kulak vermemize izin verdi ama sana tekrar yardım edemeyiz, kardeşim."
"Lütfen. Siz giderseniz…"
"Bizi unutur musun?" Sendo başını iki yana salladı. "Unutmayacaksın."
"İnsan bizim gibi
Enes (Allah Ondan razı olsun) çocukların yanından geçerken onlara selam verdi ve Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’de çocuklara böyle selam verirdi, dedi. (Buhari, İstizan 15, Müslim, Selam 1)