Hafif bir meltem çıktı, yerdeki kumlar havalanıp dönmeye başladı, giysiler kabardı, tüm meydanı gerçekdışı bir örtü kapladı. Gözlerimi etrafta dolaştırdım. Registan'ın çevresinde üç anıt, kuleleri, kubbeleri, cümle kapıları, baştan başa çinilerle, yaldızlı arabesklerle, ametistle, lacivert taşıyla ve işlek hatlarla süslenmiş üç devasa külliye yükseliyordu. Her şey görkemini korusa da, kuleler eğilmiş, kubbeler yarılmış, zamanın, rüzgarın, yüzlerce yıllık ilgisizliğin kemirdiği cephe duvarları oyuk oyuk olmuştu. İnsana tepeden bakan bu muhteşem ve dev anıtları kimse görmüyor, önünde beş para etmez bir oyunun sahnelendi görkemli bir dekor olarak duruyorlardı sadece.