Semra Atilay

Asil göğsünü Aşağıova'nın uzaklardaki ufuklarına kadar gererek Ahırdağı'na yaslanmış olan Maraş, her evinde bir şadırvan, her sokağında bir dere akan, yeşilliklere gömülü bu Türk beldesi, sırtlan ruhlu emperyalizmin istila programında bir kilometre taşı, sömürge yolunda bir aşamaydı.
Sayfa 94
Reklam
Beyaz ırkın etnik benmerkezciliği bir yana, egemen sınıfın estetik kriterleri bireyler üzerinde baskı yaratıyor.
Eğer insan kendi gereksinimlerini karşılayamıyorsa, bir kafese hapsolmuş demektir (kafes ister paslı ister altından olsun, yine de kafestir eninde sonunda).

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yaratı geniş anlamda Söz'dür, Tanrı'dır. Dünyada yeni bir şey yaratmanın tanrısal, kutsal bir yönü vardır. Başlangıçta tek yaratıcı Tanrı'dır. Eğer bu gücün temsilcisi olarak birini görevlendirdiyse, bu ancak yaratılanların en asili, yani erkek olabilir. Eski çağlardan bu yana bütün felsefi metinlerde, kadının yaratamayacağı, böyle bir yeteneğe sahip olmadığı belirtilmektedir. Kadın yalnızca taklit edebilir, nakledebilir, yorumlayabilir... Çevirmenlik kadınlar için öteden beri iyi bir meslek olarak görülmüştür. Erkeğin düşüncelerini bir dilden diğerine çevirme işi kadına çok uygundur. Buna karşılık kendi kendilerine yazmaları çok farklı bir iştir. Resim yapmak daha da zordur. Müzik bestelemeye gelince, bu en büyük tabudur çünkü müzik tanrıların dilidir. Kadınlar, salonlarında piyano çalmak veya kocalarının desteklemekle yetinmelidirler! Bu düşünce şekli yaratıcı çiftlerde daha da keskin bir şekilde kendini gösterir. Mahler evlenmeden önce nişanlısı Alma'yı (ki Alma da en az Mahler kadar güzel eserler yaratabilecek büyük bir sanatçıdır) beste yapmaktan vazgeçmesi gerektiğine inandırmak için çok dokunaklı mektuplar yazmıştır. Alma gerçekten de beste yapmaktan vazgeçer ama hiç mutlu bir evlilikleri olmaz. Aynı şekilde Clara Schumann da çok yeteneklidir. Schumann eğer eşi eserler yaratmaya devam ederse sürekli bir rekabet içinde olacaklarını ve beraberliklerinin bozulacağını düşünür. Onun için yapılması gereken çok açıktır: Clara kendisini seviyorsa vazgeçmelidir bu işten.
Sayfa 139Kitabı okudu
Öte yandan, Bertrand Russell gülen söyleyen, sık sık şakalar yapan, karşısındakini sürekli şaşırtan bir adamdı, ama Russell laubali değil, ciddiydi. Sokrates'in tatlı dilli, güler yüzlü bir kişi olduğunu; kendisini de ciddi bir biçimde inceden alaya alan Bernard Show'u hatırlayalım! Abus çehreyi ciddi sandığımız ve ona göre de eğitim yaptığımız için sokaklarımız çatık kaşlı, asık suratlı, dokununca patlamaya hazır insanlarla dolu. Aslında ciddiyetin kendisi güler yüzlüdür. Ciddi bir eğitimin sevgiye dayalı bir güler yüzlü eğitim olduğunu, buna karşılık ciddiyet dışı, çağ dışı bir eğitimin çeşitli korkulara dayalı olduğunu görüyoruz. Öğretmenin "uzun sopa"sıyla sınıfın en ucuna yetiştiği, öğrencilerin öğretmene "eti senin kemiği benim" diye emanet edildiği ve en ufak kusurda falakaya devrildiği eğitim, laubali bir eğitimdir. Eğitimin en "ciddi" uygulayıcıları ise en güler yüzlü öğreticiler olmuştur.
Reklam
Reklam
51 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.