Ben kendime bir tanıdık mıyım yoksa bir yabancı mı?
"Kim olduğunu bilememesi komik değil miydi? Ya kendi görünüşünü belirleyememek biraz fazla kaçmıyor muydu? Sanki beşiğinde gelip bulmuştu bu görünüş onu. Arkadaşlarını seçebilirdi belki ama kendisini seçmemişti. Hatta insan olmaya bile karar vermiş değildi. İnsan neydi peki?" "Sen kimsin? sorusunun muhatabı bize yabancı olanlar ya da onlara yabancı olduklarımız oluyor genelde değil mi? Yabancıyı sorgularken bunu dilimizden düşürmüyoruz ama kendimize sormak aklımıza niye gelmiyor? Kendimizi doğru düzgün sorgulayıp tanıdık hâline getirdik mi ki, yabancılık seviyesinden hemen tanıdık seviyesine atlıyoruz? Kendimize bu torpili yapmamız, içimizde bir yabancıyı büyütmemize neden oluyor. -O yabancı, hayat pusulamız aslında. Ama tanışmadığımız için "Öylesine birisi." olarak kalıyor.- Ve bu yabancıyı gerçekten tanımadığımız sürece içimizde çatışmalar yaşanıyor: O A'yı istiyor, biz B'yi, "Bunun beni mutlu etmesi gerekirdi ama etmedi.", "Ne istediğimi bilmiyorum." gibi gibi. Üç parçadan bir bütünüz ama o parçalarla tanışa tanışa parçaları bizim birleştirmemiz gerekiyor. Ama herkes zaten bunu bilir(!) ve yapar(!). -İnsanın çok bilmişlik özelliğinin ilk kendinde patlak verdiğini öğrenmiş olmak hem gülünç hem de biraz acınası geliyor. -Bildiğimiz hiçbir şey yok aslında ama hep biliyor veya her şeyi biliyor sanrısındayız. Bu Dünyaya gözümüzü açmışken nasıl bu kadar uyuyabiliyoruz onu da anlamıyorum zaten...
Türk askerinin maliyeti 23 cent...
Kore savaşı sırasında ABD dışişleri bakanı John Dulles açık açık izah etmişti aslında ... "En ucuz askeri Türkiye' den temin ediyoruz, Türk askerinin maliyeti 23 cent'e denk geliyor" demişti. John Dulles'in kardeşi de CIA başkanıydı. Dünyadaki bütün "insan pazarları" na bakmışlardı, tezgahlardaki en ucuz fiyat bizim alnımızda yazıyordu!
Sayfa 254 - Kırmızı Kedi Yayınevi - Üçüncü Basım: Aralık 2017, İstanbulKitabı okudu
Reklam
Hakan
Bundan önceki anayasa referandumunun evet kampanyasını Hakan Şükür başlatmıştı, "ülkemizin geleceği için evet diyorum" demişti. Şu anda terörist olarak aranıyor, yurtdışına kaçmak zorunda kaldı, babasını bile tutukladılar, malına mülküne el kondu. Nazlı Ilıcak evet' in en büyük destekçisiydi, "tahakküm edici havadan kurtulmak
Sayfa 90 - Kırmızı Kedi Yayınevi - Üçüncü Basım: Aralık 2017, İstanbulKitabı okudu
Apo (yazı uzun amma okunmaya değer)
Asrın liderimiz, Apo'yla müzakere meselesine açıklık getirdi. "Herhalde kalkıp özel villa tahsis edecek halimiz yok" dedi. Ki, daha önce iki defa villada oturmuştu. Biri Lazkiye' de, biri Roma' da. Roma' daki villanın adresi, Quartiere Inferno, Via Male'ydi. Türkçesi... Cehennem mahallesi, Kötülük
Sayfa 28 - Kırmızı Kedi Yayınevi - Üçüncü Basım: Aralık 2017, İstanbulKitabı okudu
Ne kadar daha kendi değerinden bahsedeceksin? Eğer kadrini bilmek istiyorsan yerden bir avuç siyah toprak al, onunla bir nakış çizip havaya fırlat! İyi, eğer varlığından haberdarsan, işinin başı ve sonu bir avuç topraktır. Sen bir avuç topraktan ibaretsin, biraz değişikliğe uğramışsın o kadar! Tefekkür et ve asla kibirlenme! Kibre kapılıyorsun ey kan pıhtısı! Birkaç yoldan geçip dışarı düşmüşsün hepsi bu! Durma bir an evvelki bir sevdandan kurtul; kimsin ve neydin iyi düşün! Şu aleme gönlünce kapılmışsın, bir bak aslında nereye düşmüşsün? Şu felek aslında senin toprağında döner, fakat sen meydan altında döndüğünü söylersin! Sen onun yükseğini ve alçağını görmüyorsan, bu ikisinin arasında nasıl oturuyorsun? Eller gibi tefekkürle yol arıyorsun fakat sen dönen feleğin darlığında dolanıyorsun!
Sayfa 157Kitabı okudu
Ulen geline çatmak için bir neden daha sjsjsjsj
yeni gelinin yanında getirdiği bu garip aleti kullanması hiç hoş karşılanmıyor, özellikle tutucu ve dindar çevrelerde. "Allah insanlara doğal çatal, yani parmaklarını vermiştir. Sen kimsin ki madenden mamul yapay nesnelerle onun tasarımını sorguluyorsun?" diye bayağı hiddet yapıyorlar. Aslında "Çatalın yaptığını her şeyi parmak da yapabildiğine göre pratik fayda sağlamayan, sadece görüntüyü kurtaran bir alet bu. Ne gerek var kanki bunu kullanmana?" falan deseler, belki daha somut eleştirmiş olacaklar ya, neyse.
Reklam
“ Sen Marilyn misin? Yoksa Norma Jean misin? Yoksa filmdeki Pola mısın? Sen kimsin aslında?” Ruju alıp aynanın üzerine bastıra bastıra, aynaya yansıyan ve kim olduğunu anlayamadığı o kadını silmek ister gibi, kocaman bir çarpı işareti çizdi.
Sayfa 137Kitabı okudu
Kitapların görmediği Düşünme, dediği Dinlerin Açtım kapısını yaşamın Yendim Kırk haramiyi Kolumda sen vardın Nerden geldin, kimsin Anlamadım gitti Seni görünce Yürek diye taşıdığım O şeyin Aslında boş bir kuyu Olduğunu anladım Denizin bir dibinin Maviden öte Ormanın uğultusu Göğün derinliği... Anladım ve doldurdum Bütün bunlarla ömrümü Senin elinde Yüreğime inip çıkan Bir kova vardı
bıraktım esinlere...
Geçenlerde bir ekran sohbetine katılmak için televizyon kanalına gidiyordum. Şivesinden anladım ki şoför Karadenizliydi.Konuşmaya başladık, laf lafı açtı. ''Nereye gidiyorsun?'' diye sordu, söyledim. Belli ki hayatın içinde yetişmiş bir esnaf... Cevval bir adam... Açık sözlü de. ''Sen kimsin,senin alamnın ne?'' diye sordu. Yani aslında kendince, ''Sen kimsin ki, oraya çağırıyorlar?'' demek istemişti. ''Ben,'' dedim, ''insan ilişkileri konusunda kitap yazan biriyim.'' ''Nedir yani insan ilişkileri?'' diye sordu. Örneklerle anlatmaya çalıştım. ''Şimdi mesela bir babanın, 'Kızım su ver,' dediğini düşüm. Halbuki ' Hatice,kızım su ver' dese ne kadar güzel olur''. Bunun üzerine ''Niye?'' diye sordu. ''Eh!'' dedim, ''O kızın bir tekliği var,bir ismi var. 'Kızım su ver' dediğinde her baba-kız ilişkisinde olan şeyi söylüyorsun ama 'Hatice, kızım su ver' dediğinde o çocuk kendi tekliğini hisseder.'' Bunu duyunca beni şaşırtan bir şey söyledi adam. Biraz amiyane tabirler kullandı ama daha iyi anlaşılması için olduğu gibi aktarayım. ''Oy!'' dedi, ''Ben hayvanın tekiyim. Şimdiye kadar hiç karımın ismini kullanmadım. ' Karı şunu ver, karı bunu yap, karı bilmem ne...' Ulan hayvan, bir kere karının ismini söylesene!'' Kendi kendine kızdı. ''Yahu hiç düşünmemiştim ben bunu!''
O gece odasına döndüğünde, aynada kendi kendine: -Martin Eden, kimsin sen? diye sordu. Kendine merakla, uzun uzun baktı. -Kimsin sen? Nesin sen? Sen nerenin malısın? Sen aslında, Lizzie Connolly gibi kızlara aitsin. Sen angarya alayının bir erisin; ne kadar aşağılık, kaba, güzel olmayan şey varsa senin yerin işte onların yanıdır. Senin yerin pis çevresini kötü kokular sarmış öküzlerin yanıdır, dalga geçilen yazarların yanıdır. Al işte sana çürümüş sebzeler. Patatesler çürüyüp duruyor. Kokla onları, Allah'ın belası, onları kokla. Bir de sen kalkmış, kitapları açmaya, güzel müzik dinlemeye, güzel tabloları beğenmeyi öğrenmeye, iyi İngilizce konuşmaya, senin sınıfından hiç kimsenin düşünmediklerini düşünmeye, kendini öküzlerden, Lizzie Connolly'lerden koparıp, senden milyonlarca kilometre uzakta, yıldızlarda yaşayan soluk ruh gibi bir kadını sevmeye yelteniyorsun! Sen kim oluyorsun, nesin ki sen? Allah'ın belası! Bir de kıvıracaksın ha?
Sayfa 160 - Kitap ZamanıKitabı okudu
398 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.