Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
sana küstüğümde sen yoktun daha yokluğuna küsmüştüm sonra sen geldin kendime isteyemezdim seni öyle güzeldin şimdi varmışsın gibi küsüyorum yokluğuna
Haydar Ergülen
Haydar Ergülen
Bu şehre ilk gelişimdi bu bankta oturmuştum, şimdi oturduğum gibi. O zamanlar sen yoktun, şimdi olmadığın gibi.
Sayfa 166
Reklam
¶¶ Biz seninle düzeltilmeyecek hiçbir şey yaşamadık, sadece sen düzeltmek istemedin. Ben seninle her şeye varken sen yoktun, bizim hikayemizin sonunu senin çabasızlığın getirdi. ¶¶
192 syf.
·
Puan vermedi
"Namazlar gibi vakti olsa seni özlemenin... Alırız abdestimizi Yalandan yağmurlu İstanbul gecelerinde Özleriz adam gibi... Sen yoktun o zamanlar, çocukluğumda en çok yağmuru severdim ben... Ne zaman bir dert gelse bana, yağmur yağar, Dinler, dokunur, ve topraktan kalkan o kokuyu koklardım... Ateşim sönerdi.. sonra büyüdüm.. gözlerini gördüm, Yandım, yağmur yağdı, ve ilk kez sönmedim... Ben yağmurdan daha fazla bi seni sevebildim..." Hikmet Anıl Öztekin, Elif Gibi Sevmek kitabının giriş bölümünde güzel bir söz karşılar bizi; ''Sevmek belki bir gün okur diye şair olmaktır.'' Şiirler tasavvuf ağırlıklı Allah arzusuyla dolup taşmış, çoğu yerde karşısındaki insanı, insan ötesi bir varlığa dönüştürmüş. Gerçek hayatta böyle bir sevda olur mu diye düşündürtüyor. Yazar dilini çok güzel kullanmış. Bu kadar çok okunmasının hakkını vermiş.
Elif Gibi Sevmek 1
Elif Gibi Sevmek 1Hikmet Anıl Öztekin · Hayy Kitap · 201713,5bin okunma
Gittin, kanadı kırık kuştum Sustum, sözlerime küstüm Hani kırılırsın siyaha Nöbet nöbet geceler boyunca Dün güne dize gelince Yürek acılara doyunca O tez dönüşün geç olunca Kendime tahammülü öğrendim Kördüm, bilendim Seni unutmayı öğrendim Sen yoktun ben yalnız kalmayı öğrendim Acıya duvar gibi durmayı öğrendim Kaybolmuş bir dilin sözcükleri gibi Köksüz bağsız durmayı öğrendim .. Yok saymayı ben senden öğrendim Senden öğrendim- Funda Arar
Gökkuşağı gibi sar velvele ufkumu... Matem kadar acı, soluk soluğa gündüzler... Bir bayram sabahı mı bu? Yoksa şefkatten deryalara dalan bir çift göz mü donan? Kıpkızıl hedeflerin tam orta noktasında... Her akşam gurupla ayrılan heyecanın kucağında Görünen sensin. Bırak kırkikindi yağmurları Saçlarında gezinsin. Hayretengiz bakışları avuçlayıp Güneşe serp. Ve öylece kal, Bocaladığın anlamların sırdaşı olarak. Ben, Bedenî hazların istisna olduğu benliğimde, O beden tabutunun en derininde, Coşkunun esiriyim ama sen, Ummanında kaybolduğum nursun Semavîliğe ramak kalmış şu dakikalarda, Beni hayalinle korursun. Aranan yine sensin saikalarda. Kudsî perdelerin kalktığı anlarda, Özlemimsin sen.
Sayfa 158Kitabı okudu
Reklam
Kendisinden başka ilâh olmayan Sübhân! Zalimlerden oldum ki merhamete muhtacım. Huzuruna alsan da beni böyle perişan Benim hakkımda olan hükmün başımda tacım.
Sayfa 153Kitabı okudu
Ve sen gittin... Bir gidişle gittin Ardında hüznün kaldı. Hasretin kaldı göklerde.
Sayfa 148Kitabı okudu
... Yürü sultanım yol senindir! Aşk vadisinde mühür senin Söz senindir hal senindir. Muhabbetin adı sensin. Varlıkların tadı sensin Yürü ve selamını ilet Gözü yaşlı ümmetinin Sensiz bunca yetimin İlet selamını Ahir zamanın ahını Yüceler yücesine ilet ...
"Güzeldir hayranı olmak nebînin. Ama sadece hayranlık yetmez. Onun gibi olmadıktan sonra."
Sayfa 111Kitabı okudu
Reklam
Bu menkıbe yüreğime ok gibi saplanır her denk gelişimde.
Senin için Siyah yünden çizgili bir cübbe dokunmuştu, Kenarları beyazdı. Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın. Ve mübarek ellerini dizine vurarak: "Görüyor musunuz ne kadar güzel" demiştin. Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti: "Anam babam sana feda olsun yâ Resûlallah, onu bana ver." Niye istemişti ki senden! Sevdiğini bile bile, İstendiğinde katiyen hayır demediğini bile bile! "Peki" dedin o zata. Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin. Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı Aynı cübbeden yine diktiler Ama giyinmek nasip olmadı.
Sayfa 130Kitabı okudu
"... Ey Hamza! Uhud'u her anışımızda kaç mümin girmek ister mızrakla senin arana? Kaç mümin keşke ben öleydim, keşke mızrak benim sineme saplansaydı der? ..."
Sayfa 106Kitabı okudu
Fahri Kainat savaş meydanını geziyor; Yaralananlar, şehid olanlar.... Efendimiz bir şehidin baş ucunda duruyor. Boğazından bir okla vurulmuş... Bu şahıs bir çöl Arabıydı. O da efendimize gelmiş ve müslüman olmuştu. Ganimet hayvanlarını Peygamberimiz'in karargâhının arkasında otlatıyordu. Efendimiz ona da ganimetten bir pay ayırmıştı. Kendisine getirilen ganimeti aldığı gibi peygamberin yanına gelmiş: "Yâ Resûlallah bu nedir?" diye sormuştu. "O senin payındır" diyince efendimiz. Yâ Resûlallah, demişti adam, "Ben bu ganimet mallarını almak için müslüman olmadım." "Ben" demiş ve eliyle bağazını göstererek devam etmişti; "Ben şuramdan bir okla şehid olmak için müslüman oldum." Fahri Kainat ona: "Eğer sen doğru söylersen, Allah da seni doğrular" demişti. Şimdi tam dediği yerden bir okla şehid düşmüştü Hayber'de, Efendimiz cübbesini çıkarıp onun üzerine serdi, Ve cenaze namazını kıldı. Namazdan sonra şöyle dua etti: "Ey Allahım, bu kulun senin yolunda şehid olarak öldürüldü. Ben şehadet ediyorum."
Ben, böyle olmamalıydım İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma İçime bir ateş düşmeliydi Ayaklarımın feri kesilmeliydi Kendimden geçmeliydim sonra Adını sayıklamalıydım, adımı unuttuğumda Ama bunu kimse duymamalıydı Seni, mahşere kadar saklamalıydım Ben böyle olmamalıydım Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa Çalan her kapıya sensin diye koşmalıydım Gece yıldızlarını serpince göre Seni görmek için uyumalıydım Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan Ben hep sana yormalıydım Şarkılar kime söylenirse söylensin Sana diye dinlemeliydim Türküler dolmalıydı odama Ben bir selvi boylu yârdan ayrıldım deyince bir ses Selvi boylu yâr sen olmalıydın Kömür gözlüm ateşine düşeli Senin için söylenmiş söz olmalıydı Ama bunu kimse bilmemeliydi Seni mahşere kadar saklamalıydım...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.