21 yaşına gelmiş bir kitap kurdu. Çevresinde dönen olaylardan kaçıp kitaplarına sığınan ve orada nefes alan nacizane bir insan. Kitaplarla çok geç tanışmış, geç olsun güç olmasın diyerek daha çok kitaplarına sarılan birisi.
O an anlamıştım bir insanı nasıl yaşarken öldürebileceklerini.
Düşürürsün, tekrar kalkar.
Karşı çıkarsın, ezip geçer. Onu bitirirsin, umut eder. Ama umutlarını ellerinden alırsan... Solup gider, yaşayamaz.
Ve genç kız, bilinmezliğinde kaybolmaya devam etti. Ve genç kız, acılarıyla sardı umutlarını. Ve genç kız, acının en sivri haliyle öğrendi kırık bir kalpten daha kötüsünün kırık bir ruha sahip olmanın, olduğunu...
"Sen?" diye sordu merakla.
Ama o sırada uzun ve keskin bir bıçak, kalbinin içini sağa sola dönerek oyuyordu.
"Ben yarın sabah dönüyorum..."
"Beni... beni burada mı bırakıyorsun?" diye sebepsiz yere öfkelendi Pınar. Sonra aklına gelen gerçek kızgınlıkla vurguladı.
"Yani beni terk ediyorsun?"
"Acı çekiyor Pınar...
Bu acının nasıl bir şey olduğunu bilirim.
Bir gün bana şöyle demişti.
'Aşk eğer buysa, ben asla aşık olmak istemem!'
Benim de o sıralarda Natalia ile benzer sorunlarım vardı."
"Madem insan, canı istediği zaman ölemiyordu, neye yarardı bu ölüm? Keşke Noel Baba olsa da ondan bir ölüm dilesem. Bacamdan aşağıya bıraksa ölümümü ve ben alsam, kucaklasam, sarılsam, kanatlarına tutunup gitsem buralardan."
Korkusu artarken kalp atışları hızlandı.
Bir şey omzuna dokundu ve Milla bir çığlık atarak olduğu yerde sıçradı.
Dönüp bakınca dükün balosunda gördüğü yaşlı kadınla karşılaştı.
Evrende her zaman bir varlığın ölümü başka bir varlığın yaşamasına yol açmıştır; bir örümceğin ölümü bir sineğin yaşamasına, bir yılanın ölümü bir farenin yaşamasını sağlamıştır. Evrende her şey bir diğerinin yıkımından faydalanır.