Sevgili kızım, Özür dile, eksilmezsin. Eğer gerçekten bir yanlış yaptıysan, haksızsan, zarar verdiysen, kalp kırdıysan özür dile. Neyse yaptığın, bir daha tekrarlamayacağına dair kendine söz ver ve bu sözü tut. Dilenmeyen ya da ertelenen özür, iki insan arasındaki zedelenmiş ilişkiyi kangren eder. Bu gönül ilişkilerinde de böyledir, arkadaşlar,
Çukur'un eve dönüş mitolojisine eklediği, gerçeği bütün sertliğiyle mutlaklaştıran bir hiper-gerçekçi içerik de var. Dönülen yer bir liman, bir sığınak, bir huzur sokağı değil, dipsiz bir çukurdur. İnsanın içine yuvarlandığı, çıkmaya çalıştıkça gömüldüğü, sonunda gerçekten gömüldüğü yerdir çukur. Oyuk, çöküntü, gömüt. Yuva, mezar, yuva-mezar. Şu mesajı daha baştan vererek başladı dizi: "Herkesin bir yuvası var şu hayatta, bizimkisi de çukurdur. Gözümüzü çukurda açarız. Son nefesimizi çukurda veririz. Dışarıda başımız belaya girerse kendimizi çukura atarız. Nerede olursak olalım hep çukura geri döneriz." Bu sert mahallede kahramanın kapıyı vurup çıkamayacağını söylüyordur dizi. "Aile nedir? Kaçtığım sandığın anda seni içine çeken, dibi bile olmayan bir çukurdan başka?" Şunlar da duvar yazıları: "Burası Çukur, Burdan Çıkış Yok!", "Sen Çukurdan Çıkarsın, Çukur Senden Çıkmaz", "Herkes Bir Gün Mutlaka Çukur'a Döner", "Seninle Başım Dertte, Sevdam Ailem Çukurum". Giderek sertleşiyor: "Çukur Namustur", "Göz Verilir Çukur Verilmez". Bir de mahallede yetişen çocuklara hiç şans tanımayanı var: "1 + 1 = 1 ".
Sayfa 36 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Çocuğum öldü, bizim çocuğumuz -şimdi dünyada, senden başka, sevebileceğim kimse kalmadı. Fakat sen kimsin ki benim için? Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için? Sadece bir defa seni alıkoyabileceğimi sandım, seni, hep kaçak olanı çocuğunda tutabileceğimi sandım. Fakat sonuçta o senin çocuğun: bir gecede acımasızca benden uzaklaştı, bir yolculuğa çıktı ve asla geri dönmeyecek. Ben yine yalnızım, her zaman olduğumdan çok daha fazla yalnızım, hiçbir şeyim yok, senden hiçbir şeyim yok -artık ne çocuk, ne bir sözcük, ne bir hatırlayış ve biri senin yanında adımı söylese, bir yabancı gibi umursamaz gidersin. O zaman, sana göre ölü olduğuma göre, neden ölmekten hoşlanmayayım, sen benden gitmiş olduğuna göre, neden ben de artık yoluma gitmeyeyim?"
Bu kitabı da bu alıntıyla noktalayayım.
Çocuğum öldü, çocuğumuz - artık dünyada senden başka sevecek kimsem kalmadı. Ama sen benim için kimsin ki, beni asla, asla tanımayan suyun kenarından geçer gibi yanımdan geçen, taşa basar gibi üstüme basan, sürekli çekip giden, çekip giden ve beni ebedî bir bekleyiş içinde bırakan sen... Seni, elimden kaçıp duran adamı çocuğumda tuttuğumu sandım.
Sayfa 52 - Can yayıneviKitabı okudu
Nezarethanede bile huzur yok. Bir tanesi ağzından tükürükler saçarak geçiyor önümüzden. Elleri arkadan kelepçeli. "Hepinizi doğrayacağım ateistler, komünistler," diye bağırıyor. Çok kirlenmişsin Kurşun Asker, birisini mi kovaladın beline soktukları satırla? Aybaşın mı geldi bu kadar sinirlisin yoksa ay başında sana vaat edilen primin ödenmedi mi? Sülük, ilik, kan ve deri. Karşında özgürlükten başka istekleri olmayan gençler ve çocuklar. Haydi, çıkar palayı. Yap senden isteneni. Tutuştur korkuyu bir ucundan. Tam da parkın ortasına kur mahkemeni. Seni bile sevebilen insanları palanla yargıla. Kır kalemini. Sabahın beşinde işkembeciye gidip kelle paça içmekle kadına pala savurmak arasında vicdan farkı yok senin için nasılsa. Alet ol bu düzenbazlara, oyuncak ol, maşa ol. Kurşun ol, gaz ol, mermi ol, pala ol. Sol bacağın ağrısın. Annen tutuklansın. Sevgiline saldırsınlar. Kardeşlerin dayak yesin. Baban seni sevmesin. İftiralara uğra. Yalanlar seni zehirlesin. Biz sana çay demleyelim de ne demek istediğimizi anla. Sana bu adı vermelerinin nedenini düşün. Sorguda değilsin, rahatla. Sözcük israfı yapmayalım daha fazla. Rapunzel’in apartmanın otomatina basan ellerinin üzerindeki saçlardan bahsetmeyelim mesela. Gecenin on ikisi’nde TOMA'dan balkabağına dönüşen araçtaki Külkedisi’nin kırmızı elbisesini de bir kenara koyalım. Hasan ve Gülten'in güvenli ara sokaklar için attığı tivitleri görmezden gelelim. Uyuyalım biz. Sen alet ol düzenbazlara. Satırını çıkar belinden. Saldır. Sana biçilen masal bunu emreder. Durmak yok. Yola devam Kurşun Asker.
CAN KOZALAĞIM - 2
Işim, gücüm ne benim? Yağmur dertli, kederli yağıyor tepemin üstünde Ve o sıralar aklımın bir köşesinde Ben zatürre olmaya doğru koşarak Hep öyle tatlı tatlı, işveli nazlı geçiyorsun Ben yıllarca yoldan geçen hancı bilirim kendimi Hiç beklediğim yoktu Hâlimi soranda olmayınca öyle ipsiz uçurtma gibi savruldum Hep bekledim seni beklemek kabuk
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.