Pablo Neruda’yı ilk defa bir dizide adı geçtiğinde duydum. How I Met Your Mother’da olabilir. Ardından internetten birkaç şiirini okudum. Yetmedi. Kendi isteğimle aldığım, arayıp bulduğum ilk şiir kitabıydı. Okudum ve unuttum. Aradan yıllar geçti. İtalyanca kulak aşinalığımı geliştirmek için İtalyan filmleri izlediğim bir dönemde, IL Postino filmini izledim. Pablo Neruda ve küçük bir İtalyan şehrindeki gümlerini anlatıyor. Filmden sonra yazara olan ilgim iyice artmaya başladı. Kitabı gördüğüm zaman okumam gerektiğini biliyordum. Şimdilik ağır ilerliyor. Dilini ve kendini ifade ediş tarzını beğendim. Şiirsel desem şaşırmazsınız muhtemelen. Her an bir olay olsun beklentisi içinde değil de, bir ressamın tablosunun detaylarını inceler gibi bir okuma hissi uyandırıyor insana kitap. Bir roman olsa yavaşlığı beni bezdirirdi ama ilgimi çeken bir şairin hayat hikayesi olması kendiliğinden çekici kılıyor kitabı.
Kitap beklentimin altında kaldın. Daha fazla bağ kurabilmeyi beklemiştim. Dili akmadı. Yazar o dönemi ifade etmek için çocuksu dili değiştirmemiş ama benim için sürükleyici değildi açıkçası.
Otorite saygıyı kazanır, iktidarsa talep eder; otoritenin tuzağa ihtiyacı yokken iktidar ürkütücü, ağırlık sunan giysiler gereksinir. Otorite açık yürek, iktidarsa sıkı yumruktur.
Meydan okuyan bir kitap. Böyle insanı sarsıp kendine getiren havası okumayı daha da keyifli yaptı benim için. Beklentim düşük, ‘hadi bakalım’ diyip bir şans vermek için başlamıştım. İlgimi çeken konulara değinmesi sayesinde hızlı okudum. ‘Akış’ konusunu ele aldığı bölüm en keyif aldıklarımdan biriydi. Yürüme eyleminin akışta olmak olarak değerlendirilebileceği tam bir aydınlanma yarattı. Psikolojiden bildiğim bilimsel deneyler ve araştırmalardan bahsetmesi kitaba olan ilgimi artırırken, felsefeye yaptığı göndermeler daha önce bana uzak olan bu alana merak duymamı sağladı. Özellikle stoacılıktan ibaret olan felsefe bilgim, kitapta alıntılanan felsefi görüşler çerçevesinde derinlemesine öğrenme arzusu yarattı. Adı geçen felsefecileri YouTube’da Dilozof adlı hesaptan dinleyip öğrenerek okumak benim için daha keyifli oldu. Eğer bu kitaptan beklentiniz zaman geçirmekse biraz sert gelebilir ama kesinlikle okunması gereken, eleştirel bakış açısını geliştiren bir kitap olduğunu düşünüyorum. Görünür olmanın varolmaktan; ‘yapmanın’, ‘düşünmekten’ daha üstün olduğunu savunan yaşadığımız döneme kendini ait hissetmeyen benim gibi okurlara kucak açıyor Micheal Foley.
Bu kitap karşıma iki kere çıktı. Biri Jane Fonda’nın oynadığı Book Club filminde, bir de Taocu Sevişme (jolan chang) adlı kitapta. Daha ilk gördüğümde okunacaklar listeme girmişti zaten. Okuduğum için inanılmaz keyif aldığım ‘işte bu’ dediğim bir kitap oldu. Yazarın tarzına bayıldım.
Uçuş KorkusuErica Jong · E Yayınları · 198930 okunma