..."ne çok anı ve sevda üşüşür belleğimize, ne çok eski düş, öylesine yalnız, öylesine zorunlu bir sarhoşluk gecesinde. Oturur düşünürüz, bir başkasına anlatmak isteriz yengilerimizi, yenilgilerimizi. Saat yeni bir yalnızlığı vuruyordu."
Yalnızca el ele tutuşacağız,ağır ağır yürüyeceğiz,anlamsız,aptalca ama önemli şeyler söyleyerek.Kocaman lambalar yanıncaya,soluk yapılardan uğursuz kent öyküleri, serüvenler,sevda oynaşmaları çıkıncaya dek.Bunun üzerine hep el ele tutuşarak susacağız,çünkü ruhlar konuşacak sözcüksüz olarak.Ama sen -şimdi ansıyorum- bana hiç anlamsız,aptalca ama önemli şeyler söylemedin.Demek ki,ne sözünü ettiğim pazarı sevebilirsin,ne ruhun sessizce benim ruhumla konuşmayı bilir,ne saati geldiğinde kentin büyüleyiciliğini anlarsın ne de kuzeyden inen umudu.
Sevda dolayısıyla rezil olmuş kimi insanlara rastlardım da zavallıları ayıplardım. Meğer ayıplamaya hakkım yokmuş. Allah bu sevda denen ateşte bir kulunu yakmasın. İnsanda ne utanma kalıyor ne ağırbaşlılık!
Yakıp dursa da bağrımızı
hicran zemheri ayazında kalsa da güller
bel bağlamadık sevdadan gayrısına ki inandık çıkarıp baltasını topraktan
töre'nin gereğini yerine getirecektir sevda
Biz ki sevda sözünü çok kullandık ama pişman olmadık bundan öfkemizi bilincimizle buluşturan ışık tek silahımızdı çünkü bizim
Biz ki sevdadan gayısını gelir geçer bulduk dünyada