Kasvetli bir Ankara sabahına uyanıyorum. Hava, gerçekten soğuğu sevebilen benim gibi insanlar için huzur verici görünüyor. Bu güzel pazar gününe onlarca aktivite sığdırabilirdim, bir sürü plan yapabilirdim ama haftalardır tek düşündüğüm şey ‘’pazar günü Hakan Günday okuyacağım’’ düşüncesi koca bir günümü ayırmak için aslında güzel bir sebep.
Hayat sonu mutlu biten masallar gibi değildir çoğu zaman. İyiler sonsuza dek mutlu yaşamazlar. Bazen çırpınırken görürsünüz onları; dev dalgaların arasında bir oraya bir buraya sürüklenirken, bazen öfkeli görürsünüz onları;haksızlığın kalp burkan acısıyla gözleri dolarken.Bir bakarsınız hınçları volkan olmuştur gökyüzüne taşar. Bi bakarsınız can
Merhaba sevgili okurlar.
"Her şeyi anlatmak gelir içimden"#82782415
Her şeyi anlatmak gelir içimizden, anlatmak... ve sonrada çekip gitmek.! lakin anlatamıyoruz işte, bazı şeyler ki ne yazıya dökülebiliyor, ne de dilimiz dönüyor anlatmaya.
Öncelikle kısaca değerli yazarın hayatına biraz değinmek
1.
Zerdüşt, uzun süre dağda inzivada kalmıştır. Varlığın, hayatın anlamını anlamıştir. Lakin artık bunu anlamak kendisine yetmemektedir. Güneş nasıl bir enerji ise ve bu enerjisini yayiyorsa ve hayata enerji vererek onu var ediyorsa, onu aydinlatiyorsa; Zerdüşt de anladiklarini aktarmasi gerekmektedir. Ve Zerdüşt dağından aşağıya, insanların
Bilimi örneklemek için soyut ve somut kavramlara başvurduğum bu kitabı okurken, soyut bilimin ne kadar gerekli ve somut bilimin ise ne denli ahmak işi olduğu kanaatini getirdim. Bize gerekli olan bilim insan yaşamının gereksinimlerini karşılamak ve hayatı yaşanılabilir kılmaktır. Bu şekilde dingin ve sağlıklı bir hayat sürmemiz mümkündür. Ancak
"Öyleyse kim kurtaracak beni var olmaktan?" diye giriş yapan bir kitap üzerine yazılacak yazıya daha etkili bir giriş yapmak mümkün değildir diye düşünüp bu konuda kendimi zorlamıyorum.
Hayatımda hiçbir kitabı okumayı bu kadar beklemedim, bunun iki sebebi var. Birincisi insanı huzursuzluğa sürükleyecek kadar pahalı, ikincisi ise
~~~~~~~~~~KİTÂB-I AŞK~~~~~~~~~~
Türk ve Dünyâ Edebiyatı’ndan aşka, sevdâya, muhabbete dâir alıntılar... Katkıda bulunmak arzu eden sevgili okurlar davetlidir; lütfen buyrunuz!..
1
Sevgiliye sadakatin özü ve özeti, aşkını sır gibi saklamak, iyilik gördüğünde de, kötülük gördüğünde de bu tavrı değiştirmemektir...
Kitab-ı Aşk, İskender Pala
Güney Afrika’da , Namibia’nın Himba kabilesinde….
Bir bebeğin doğuş zamanını bebeğin dünyaya geldiği an olarak değil de bebeğin annenin aklına düştüğü an olarak alırlarmış…
Kadın bir çocuğu olsun istediğinde gider bir ağacın altına otururmuş ve içinde doğmak isteyen bir ruhun şarkısını duyana kadar beklermiş.
Sonra gider çocuğunun babasına da bu şarkıyı öğretirmiş, ve birlikte bu şarkıyı söyleyerek bebeği davet ederlermiş….
Kadın nihayet hamile kaldığında bu şarkıyı büyük anne babalara ve akrabalara da öğretirmiş böylece bebek doğduğunda herkes onu bu şarkıyla karşılar buyur edermiş…
Çocuk büyürken ne zaman düşse, bir yeri acısa onu kaldırıp şarkısını söyleyecek birileri olurmuş hep etrafında… ve çocuk ne zaman harika bir şey yapsa köyün insanları onu onurlandırmak için yine bu şarkıyı söylermiş…
…Ve eğer çocuk/ ergen/ yetişkin zamanlarında bir suç işlerse… köylüler bir daire yapar onu ortaya oturtur ve yine şarkısını söylerlermiş geldiği hiçlikteki saf sevgi halini tekrar hatırlaması için…
Kabile yanlışın, hatanın, hatta suçun ceza ile değil de SEVGİ ile ve asıl kimliğinin hatırlatılmasıyla olduğuna inanırmış…⠀
Çünkü kendi ruhunu tanırsan saf sevgi olduğunu hatırlarsın ve başka hiçbir canlıya kasten zarar veremezsin. Bu tanımlı bile olmaz sende
…Ve son şarkı ölüm döşeğinde söylenirmiş.
Gidene, hiçliğe giderken eşlik etmesi için…
(alıntı)
Ne kadar güzel bir gelenek ve ne kadar özel anlamlar içeriyor.
Umarım bir gün ruhlarımızın özünü tekrar keşfederiz.
İçimde dışarı çıkmak isteyen bir şey vardı
ben onu yaşamaya çalışıyordum yalnızca
Neden böylesine güçtü bu?
10 yaşında Latince öğrenen Emil Sinclair'in hikayesiyle karşılıyor bizi yazar Hermann Hesse.
Ailesinin sıcak,güvenilir, sevecen ortamında her şeyden uzakta yaşayan Emil dışarıdaki dünyanın acımanız yüzüyle çocuk yaşta karşılaşıyor.
1. Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendimi, öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sende çoğunlukla korku ve utanç içindesin. Eğer, Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.
2. Hak yolunda
Her insanın hakikate giden bir yolu vardır.
Yazar insan ruhunun karanlıklarına bir meşale yakmış ve suallerin arasında saklı cevapları kendi ruhunda biriktirdiği sözcüklerle anlatmış. Aslında hem anlatmış hem dinlemiş.
İnsanlara öğüt vermekten ziyade neyi nasıl yapacağını izah ederken daha çok hayatın her duygusunu hissettirmeye çalışmış.
Kitabı okumaya başladığınızda iklimler bahçesine girmiş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Gökkuşağı'nın renkleri içinde gezinirken siyahın da varlığına şükreden bir insan portresine takılı kalıyor gözleriniz. İnsanın özünde sevgi ile iyilikten yazılmış şiirlerin varlığını yine şiir gibi cümlelerle söylüyor.
Suçlu yada bir suç değil aradığı aslında her eylemin ardında gizli ve gözle görünmeyeni görünür hale getiriyor bakalım ve görelim diye bize tuttuğu kalbinin aynasında.
Hüzünlendiğinde dahi acıyı yükleyemiyor manaya. Bir yüreği incitmekten bir çiçeği soldurmaktan korkuyor günahların ateşi değil aslında yanacağı zannettiği.
Suya hasret kalmış topraklarını çöl sessizliği ile susturuyor sevgiye hasret yüreklere sağanak gibi yağarken sözleri. Ve sonsuzluğa açılan bir kapıya doğru yürürken adımları uzaklar çağırırken bir gün batımı vedasında sesleniyor şehrin kalabalığına. yeniden doğmak için bir günü sabahına ve karanlığına kandil olmak için başka bir gecenin sükutuna...
Bir kaç söz değil aslında söylediği..Hayatın yazdığı şiirden çalınmış bir kaç hüzünlü mısra..
ErmişHalil Cibran · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202370,3bin okunma
Şiddet sadece hayatımızda değil edebiyat dünyasında bile karşımıza sıklıkla çıkan bir mesele. Şiddet insanlık tarihi boyunca sözlü gelenekten tutun da yazılı geleneğin her türünde kendisine geniş bir yer bulmuştur. Peri masallarında doğaüstü yaratıkların ya da cadıların eline düşen yetim çocuklar ya da dul kadınlar modern edebiyatta da çeşitli
Seni Seviyorum !
Ne çok kirlettiniz bu iki güzelim kelimeyi sevmek oysa ki sevmek ınsanı doğayı kısacası yaradan ötürü yaradılanı sevmekti …
Oysa ki günümüzde o kadar anlamını yitirmiş basitce hor kullanılır olmus ki …
Gercekten sevmek iki kelime mi ?sevginin anlamını gercekten bılmeyenlerin ağzında sakız olmus …
Adına da görmeden
Dört Kapı Kırk Makam öğretisi özünde; kişinin derece derece ahlaklanarak, iç temizliğine kavuşması, yükselip yücelmesi ve olgunluğa ulaşıp kamil bir insan olarak topluma hizmeti amaçlayan bir inanç/düşüncedir.
Dört kapının dördünün’de kendine özgü kuralları bulunmakta. Dört kapının’da kaynağı birdir; dört kapı dört Alem’e denk düşer. Kırk makamın