İçimde hüzün, keder, şaşkınlık, kızgınlık her ne duygu varsa sentezlemiş, Refik 'in içinde bulunduğu buhran ve şartsız kabullenme halini Dostyevski'nin insancıklar ve beyaz geceler eserlerinde sıkça başvurduğu, kendini yetersiz ve yaşamaya değer bulmayan, içten yaşadığı baş kaldırışa rağmen her şeye kayıtsız kalmayı yeğleyen insan tahliline benzettiğim, gerçekten övülmeye değer gördüğüm eser...
Maria puder'in özellikle hastane dönüşünde refik'e kendisinde yeteri kadar sevildiğine "inanmak" inancının eksik olduğunu söylemesi beni etkileyen güzel bir bölüm olmuştur. İlişkide belki de en önemli şey insanın sevdiği kadar sevildiğine inanması...
Daha önceden bu sözü görmüş ve sonuna kadar katılmıştım ve yine bu esere ait olduğunu şimdi öğrendim ve bu durum bu kitabı bu kadar geç okumamın verdiği hüznü arttırıyor.
"Bir insanın diğer bir insanı hemen hemen hiçbir şey yapmadan bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu."
oluyorsa aşktır zaten...
En sonunda ah refik neden gidip daha evvelden maria nın akrabası olan o kadına gidip sormak gelmedi aklına.... Neden hemen gününü gün ettiğini düşündün... diye kendimi yiyorum şuan. İnsan bir şey yapamayacak olsa bile gider sorar, soruşturur..
Hülasa her şeyiyle beni etkilemiş, anlatımı da, kişi tahlilleri de, akıcılığı da, tasviri de tam yerinde olan bir roman...