Mezhepçilikten bahsediyorum. Başka yerlerde cemaatçilik adı verilen olgunun yerel karşılığı olan bu terim, bütün bir kota sistemini ifade etmektedir; ülkenin önemli makamları bu sisteme göre önceden cemaat temsilcileri arasında paylaştırılır.İlk çıktığında bu fikir saçma değildi:Ne zaman bir yönetici seçilecek olsa, Hıristiyan bir adayın karşısına sürekli Müslüman bir aday çıkması, ikisinin de kendi dindaşları tarafından desteklenmesi olgusundan kaçınmak gerekiyordu. Bu nedenle makamların en baştan farklı cemaatler arasında paylaştırılmasına karar verilmişti.Cumhurbaşkanı mecburen bir Maruni Hıristiyan, Bakanlar Kurulu başkanı bir Sünni Müslüman, Meclis başkanı bir Şii Müslüman olacaktı. Hükümette Hıristiyan ve Müslüman bakanların sayısı her zaman eşit olacaktı. Ayrıca her cemaatin kendi milletvekili sayısı olacak, bu sayıya itiraz edilemeyecekti. Kamu görevlerinde de bazı dozajlara uyulmaya gayret edilmişti. Bu kurgu karmaşık, hatta içinden çıkılması zor olmakla birlikte bir sebebi vardı ve belki de sonunda istenen neticeleri verecekti.Ama kotalar sistemine özgü zehirli ve aldatıcı nitelik yeterince dikkate alınmamıştı. Aslında cemaatler arası rekabet azaltılırsa,gerilimlerin yavaş yavaş düşürüleceği ve yurttaşlarda bir dinden veya mezhepten ziyade bir ulusa ait olma duygusunun güçleneceği umuluyordu. Ama bunun tam tersi yaşandı. Yurttaşlar haklarını elde etmek için devlete yöneleceklerine, kendi cemaatlerinin yöneticilerine başvurmayı daha faydalı buluyordu. O zaman cemaatler, zümreler veya silahlı milisler tarafından yönetilen ve kendi çıkarlarını ulusal çıkarın üzerine koyan özerk derebeyliklere dönüştü.
Sayfa 54 - YKYKitabı okudu
Ebû's- Serâyâ'nin Şiî motifli isyanının bastırılmasının ardından Muhammed, 200/815 yılında Hicaz'da Abbasi yönetimine karşı bir ayaklanma başlattı. Emîrü'l-Mu`minîn ünvanını kullandı. İsyanın ilk safhasında önemli bir askeri desteği arkasına alsa da Abbasi güçlerine fazla direnemedi. Yakalandı ve girişmiş olduğu hareketten
Sayfa 108 - M.Ü. İLÂHİYAT FAKÜLTESİ VAKFI YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
10/10 puan verdi
·
Liked
Değerli komutanım İlker Başbuğ'un "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Güç Odaklarının Mücadelesi" kitabını nihayet bitirdim. Nihayet dememe bakmayın, nasıl akıcı, nasıl güzel olduğunu ve bir anda nasıl bittiğini gerçekten idrak edebilmiş değilim. Kitaptan bahsetmeden önce biraz komutanım hakkında genellikle çoğunluğun bildiği (bazılarının bilmiyor
Osmanlı’dan Cumhuriyete Güç Odaklarının Mücadelesi
Osmanlı’dan Cumhuriyete Güç Odaklarının Mücadelesiİlker Başbuğ · Kırmızı Kedi Yayınevi · 2018199 okunma
mer­kezinde yoğunlaştırılmış silahlı güçlerin yer aldığı çağdaş devlet bir tahakküm aygıtı olarak işler. Bunu, tarihinin daha önceki bir noktasında özerk feodal lordları, cemaat milislerini, paralı askerleri, kor­sanları ve düello yapan aristokratları silahsızlandırmış olduğu için yapabilir. Dolayısıyla çağdaş devletin etkileri, çağdaşlık öncesi dev­letle karşılaştırıldığında potansiyel olarak daha dehşet vericidir.
Arınç'a Suikast
Güya Bülent Arınç'a suikast yapılacaktı... Bu iddianın, kumpas amacıyla Cemaat tarafından ortaya atıldığı ilk andan belliydi. Amaç, Arınç ve diğer üst düzey Ak Partililere korku salmak, Cemaat'e sığınmalarını sağlamaktı. Bu kumpasla aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri de itibarsızlaştırıldı, yalnızlaştırıldı, ast personelin komutanlara güveni sarsıldı.
İslam Komiserliği, propaganda işi için, Sovyet vatanseverlerinden yararlanır. Bu vatanseverler Sovyet Hükümeti tarafından maddi bakımdan desteklenir. Onların gayretleri, Sınır boylarındaki Müslüman memleketlerinde, şeriat temeline dayanarak, Sovyet idaresini kuvvetlendirmek gayesine yönelmiştir. Halbuki bu şeriat, milli demokratik hükümetlerin
Reklam
52 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.