Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kentlerin ana caddeleri, hikmet gözüyle bakıldığında, mezartaşlarındaki yazıları andıran tabelalarla dolu. Sinema, radyo, televizyon yayınları, duvarlar, ruh asalağı, zihin paraziti reklam ve propaganda akıntısıyla bulanmış.
Sayfa 68
Atsız'ın, Alparslan Türkeş'in yurda dönüşüyle ilgili tutumunu Deliorman da şöyle anlatıyor: "Atsız, Türkeş'in gelişini âdeta adım adım takip etmişti. Onun tekrar vatana kavuşmuş olmasından son derece memnundu. Bu memnuniyette, eski bir ülküdaşın maruz kaldığı haksızlığın sona erişindeki hoşnutluktan daha fazla bir şey vardı.
Reklam
Alparslan Türkeş Yurda Dönüyor: 13 Kasım tasfiyesiyle yurt dışına sürgün edilen Türkeş ve arkadaşlarına dönüş izni çıkmıştı. Türkeş Avrupa'da arkadaşlarıyla, nasıl hareket edeceklerine dair bazı görüşmeler yaptıktan sonra Üsküp ve Selanik üzerinden Türkiye'ye döndü. Numan Esin'le birlikte Kapıkule'den giriş yaptı. Tarih 22
Tokat'ta Ortaokul: İlk Gazetem Yaltırık'ı Çıkartıyorum Tokat'ta en büyük kazancım Yekta [Güngör Özden] olmuştur. Yekta ile Tokat'ta tanıştık. En eski arkadaşım Türkiye'de halen Yekta'dır benim. Yekta da Tokat Lisesi'nde. Ben ortaokul 3'deyken o Lise 1'deydi, leylîydi [yatılı]. Oradan ahbap
Chinaski Kendiyle dalga geçer, kendini abartır. küçük bir odada yine, hep öyle, kapıyı kapıyor,
Kâdisiyye, Çağrı ve Çöl Aslanı filmleri
Halklarına reva gördükleri muamele, yolun sonunda kendi akıbetlerini de belirleyen bu iki diktatör, arkalarında Islâmi sinema sanatının en nadide örneklerini bıraktılar. Saddam'ı ve Kaddafi'yi düşünürken, "Bize kazandırdıkları filmlerde verilen Islâmî mesaja biraz uygun hareket etmeyi düşünselerdi, Ortadoğu’nun tarihi bambaşka şekilde yazılırdı" demeden de edemiyorum doğrusu.
Sayfa 81 - KetebeKitabı okudu
Reklam
İnsanlığın Dirilişinden Alıntılar - 9
Hilkat, eserin insanda otomatik bir biçimde rezonans yapacağı bir özde oluşuna yatkındır. Eşya ve insan ilişkisi yaradılıştan bu kuruluştadır. Aracılara pek gerek yoktur veya onlara en azından sınırlı bir görev düşmektedir. Reklâm ve propaganda, eserin kendini tanıtma gelişimi, gelişme zinciri içinde, ölçüsünde kalma zorundadır. Bundan ötesi, sınırı aşmadır. Sınırı aşan içinse, bir filozofun dediği gibi, sınır yoktur. Usta - şakirt ilişkisi, had bilme ve edeb anlayışlarıyla sıkı sıkıya bağlıydı bu görüş. Modern Batı böyle düşünmüyor. Ona göre, tanıtma, haber verme, ayrı bir değer katmaktadır işe ve esere. Reklâmsız iş, propagandasız eylem, tanıtmasız eser, henüz tamamlanmamış olmaktadır. Yarımdır, eksiktir bu iş, bu eser, bu eylem. Varoluşla varlık arasındaki fark, çağın, bir yüzük gibi insanın boynuna geçirdiği tanıtılma, anlatılma halkası, hâlesi farkıdır. Güvercinlerin boynunda bulunan ve ölünceye kadar taşıdıkları “aşk gerdanlığı” gibidir reklâm ve propaganda halkası çağın boynunda. Bu düşünce, Batıyı bir reklâm ve propaganda bataklığına sapladı. Kentlerin ana caddeleri, hikmet gözüyle bakıldığında, mezartaşlarındaki yazıları andıran tabelâlarla dolu. Sinema, radyo, televizyon yayınları, duvarlar, ruh asalağı, zihin paraziti reklâm ve propaganda akıntısıyla bulanmış. Topluma düzen verme iddiasından doğmuş siyasi partiler bile reklâm ve propaganda ile ayakta durmaktadırlar.
Sıkı bir Fenerbahçeli olan Mustafa Kutlu'da ortaokul sıralarında başlayan sinema ve futbol merakı hâlâ devam ediyor. Yeni Şafak'ta futbol yazıları çıkmaya başlayınca hayret edenler, onun mahalli ligde sağ haflığa kadar ulaşan eski bir futbolcu olduğunu bilmezler. Fenerbahçeliliğine gelince; ortaokul sıralarında, mahallenin bıçkınlarından "Yılmaz abi" bisikletine yalnız Fenerlileri bindirdiği için o yıllarda bütün mahalle çocuklarıyla birlikte Fenerli olmuştur. Fakat futbol onu kitaplardan koparmaz. Hatta lise yıllarında okumak tam bir tutku haline gelir, her gece bir kitap bitirilmektedir. Reşat Nuri'ler, Peyami Safa'lar ve başta Rus klasikleri olmak üzere bütün klasikler....
Mustafa Kutlu
_İnsanIar, kuşIar gibi uçmayı, baIıkIar gibi yüzmeyi öğrenmişIer ama insan gibi yaşamayı öğrenememişIer. _Görmek isteyenler için ışık, istemeyenler için karanlık vardır. _Hiçbir şeyi kendisi kadar sevmeyen insan, sevdiği varlıkla, kendi kendisiyle baş başa kalmaktan çok hiçbir şeyden korkmaz. Her şeyi kendi için arar ama en çok kendinden kaçar.
_Din, bütün yaşamı boyunca çalışan ve yokluk çekenlere, şükretmeyi, azla yetinmeyi, kısmete boyun eğmeyi, sabırlı olmayı ve öteki dünyada bir cennet umuduyla avunmayı öğretir. _Din, halkı uyutmak için afyon niteliğindedir. _En derin dinsel önyargı kaynağı yoksulluk ve cehalettir. Savaşmamız gereken kötülük de budur. Din aldatmacasının gerçek
82 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.