Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İsa bütün çocuksuluğuyla etkin olmak istiyordu. Bir ceylan kadar ciddiye alıyordu kendini: "Kuşkusuz, Dirim'in ta kendisiyim ben: Zaten başka ne olabilirim ki'!" Budur işte bize söylediği. İsa yürekten sevdiği anasıyla, kız ve erkek kardeşleriyle eve ka­panmak istemiyordu. O güzelim kırlarda dolaşmayı, pespembe ışıklar arasında boygösteren güneşi seyretmeyi yeğliyordu. Hiçbir zaman Fi­listin'den ayrılmamasına karşın, değişik yerlerde insanları görmekten hoşlanıyordu. İsa'nı gezip dolaşmaları sırasında, başlangıçta, kendini insan soyunun Kurtarıcısı saydığını gösteren hiçbir belirti yoktur eli­mizde. Ancak yaşam öyküsü ve genel olarak insan etkinliği konusunda bildiklerimiz bize öbür insanlara benzemediğini, kendini öbür in­sanlardan başka duyumsadığını, kıpırtısızlığa gömülüp kalmasının ola­naksızlığını göstermektedir. Ömrünü marangoz tezgahının başında ge­çirmek istemiyordu. İnsan kardeşlerini seviyordu. Onlara karşı iyi duygular vardı yüreğinde. Ailesi sınır tanımayan etkinliğine ve -bunu doğru saymaya hakkımız var- etkin dünya görüşüne yetecek kadar geniş bir eylem alanı sağlamıyordu. Anasının onu aile sınırları içinde kalmamakla suçladığını biliyoruz. Kız ve erkek kardeşleriyle ilişkileri iyi değildi. Sonraları, zorla kendisine benimsetilen Mesih'lik görevini üstlendiğinde, öğretisini benimseyenleri, kız ve erkek kardeşlerini, analarını babalarını bir yana bırakıp kendisini izlemeye çağırıyordu. Zorlayıcı bir aile ya ş amının kendi sınırla n dışındaki her türlü yaşamı öldürdüğünü biliyordu.
Pdf
Tezimi çok büyük zorluklarla bitirdim. Ömrümün bilmem kaçta kaçı gitti. Öyle bir sinir savaşı vardı ki ortalıkta, anlatılır gibi değil. O zaman kalp sektesinden gitmediğime, kanser olmadığıma çok şaşırıyor, nice sağlam bünyem varmış diyorum. Neler yaşadınız? Neler, neler! Bir mühlet verilmişti, o sürede tezini teslim edeceksin dediler. Ettin
Reklam
Şerif Hüseyin'in para düşkünlüğünü nasıl kullandılar
İngilizler, onun bu ihtirasından faydalanarak, Türklere karşı ayaklandığı takdirde kendisine ne låzımsa, para, silâh, cephane, erzak vererek yardım etmeği ve belirli bir sınır içinde müstakil bir Arabistan kurmayı vadetmişlerdi. Şerif Hüseyin'in bu isyanda kullandığı Araplar da, Hicaz çöllerinde öteden beri göçebe hayatı yaşayan, gazve (talan) ile geçinen son derece cahil, dünyadan habersiz fakir fukara bedeviler yani Urban'dı. Urban ve reisleri fakirlikleri dolayısıyla paradan başka bir şey bilmezlerdi. Para için yapmayacakları şey olmazdı. Dilenmezler, fakat gözlerine kestirdiklerini soymak için, boğazlamaktan da çekinmezlerdi... Peygamberimizin de (s.a) bunlar hakkında; "Urban, küfür ve nifaktan daha şiddetlidir" buyurduğu rivayet edilmiştir."
"Anksiyete, bedenin iç organlarındaki gerilimlerden kaynaklanan acı verici duygusal deneyimlerdir. Bu gerilimler, içsel veya dışsal uyarılmalardan ortaya çıkar ve otomatik sinir sistemi tarafından yönetilir. Örneğin, tehlikeli bir durumla karşılaşan bir kişinin kalbi daha çabuk atar, daha sık solur, ağzı kurur ve avuç içleri terler."
Hiçbir insanın ya da toplumun, diğerinin cinsel standartlarına ya da cinsel aktivite sıklığına sınırlama koyma hakkı yoktur. Doğru cinsel tutum, her bireyin kendi durumu bağlamında yargılanabilir. Bu yüzden bir kişinin cinsel açıdan doğru ve ahlaki gördüğü bir şey, diğeri için sinir bozucu olabilir. Ayrıca tam tersi de doğrudur; bir kişinin mükemmel bir cinsel yaşamı olabilir, ama cinsel durumu kendininkine eşit olmayan birini küçümseme adil değildir ve o insanın canını sıkmak da onun düşüncesizliğidir.
Sayfa 46 - 6:45 YayınlarıKitabı okudu
Simsarlığını yaptığım o genç hekimin simsara neye ihtiyacı kalmadı. Neden? Şundan ki, bu hekim milleti arasındaki dayanışma başka hiçbir meslekte yoktur. Başıma geldiğinden iyi bilirim, diyelim kanlı basursun da bir hekime gittin. O hekim seni bir güzel ş'aptıktan sonra gülegüle deyip salıvermez. Arkadaşı olan bir iç hastalıkları hekimine gönderir, İç hastalıkları hekimi, kulak burun boğazcıya gönderir, o sinir hastalıkları hekimine... Sinir hekiminde ne işin mi var? Onlar bulur sana bir iş... Her gittiğin uzman hekim; bir hastalık bulmadan seni salacak değil ya... Hastalık uydurmazlar, gerçekten bulurlar hastalığı; çünkü her insanda her hastalığın tohumu vardır, bunu bulurlar işte... Böylece hiçbir hekim hastasız kalmaz. Bunların bir dayanışması da şudur ki, bir hekime her ne sorsan, anlatır anlatır, sonunda hepsi de şöyle der: “Yine de bir uzman hekime muayene olmanızı salık veririm.”
Nesin yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Uykusuzluğun Fizyolojik Alarmı: Vücudun Hazır Ol Mesajı
"İyi uyumadığımızda vücudumuz bunu bir acil durum olarak yorumluyor," diyor Roxanne. "Kendimizi uykudan yoksun bırakınca ölmüyoruz. Az uyumak mümkün olmasa çocuk yetiştiremezdik, değil mi? Kasırgalardan sağ çıkamazdık. Bunu yapabiliyoruz - ama bir bedeli var. Vücudumuz sempatik sinir sisteminin etkisi altına giriyor - şöyle der gibi: 'Eyvah, uykudan yoksun kaldığına göre acil bir durum olmalı, kendini buna hazırlaman için gerekli fizyolojik değişimleri gerçekleştireyim hemen. Kan basıncını artınyorum.3 Canın daha çok hazır yemek isteyecek, çabuk enerji için daha çok şeker almak isteyeceksin:• Kalp atışının hızını artırıyorum.' Tüm bu değişimler ' Ben hazırım' mesajı veriyor yani.'' Vücudumuz neden uyanık kaldığını bilmiyor. "Beynimiz boş boş oturup Schitt's Creek izlemek için uykudan mahrum kaldığımızı bilmiyor ki. Neden uyumadığımızı bilmiyor beyin - ama sonuç fizyolojik bir alarma geçiş oluyor
Çılgın sinir cerrahımız Delgado 1973 yılında bu olguyla ilgili de ilginç bir araştırmaya imza atmıştı: George adındaki hastasının rızasını alarak beynine George’un baş çevirme hareketlerini kontrol etmek üzere geçici elektrotlar yerleştirmişti. George’un haberi olmaksızın, ondan uzak bir mesafeden elindeki uzaktan kumanda aygıtıyla gönderdiği sinyallerle ne zaman istese George’un başını çevirmesini sağlıyordu. Asıl ilginç olansa, uzaktan kumanda edildiğinin farkında olmayan George, başını neden çevirdiği her ne zaman sorulsa kendince makul bir açıklama getiriyor, “terliklerimi arıyorum...”, “bir ses duydum da...”, “yatağın altına bakacaktım...” vb diyordu (Bkz. Myers, 1999, s. 137-8). Kendi seçimimiz olmayan pek çok davranışımızı kendi seçimimiz sanarak davranışımıza gerekçeler uydurma eğilimimiz pek çok başka araştırmayla da bulgulanmıştır.
Türkiye son yıllarda bir beka problemi tartışıyor. Beka problemini sâdece askerî ve ekonomik alanda mevcutmuş gibi görmek, fiili duruma nüfuz edememişlikten kaynaklanır. Beka problemi asıl kültür sahasında geçerlidir. Merhum Prof. Dr. Halûk Dursun dostumuz, son günlerinde sık sık "Bir kültür seferberliği yapmalıyız" diyordu. Çünkü o
Sayfa 273 - Kırmızılar Yayıncılık, Baskı Tarihi: Mart 2020Kitabı okudu
Hz. Peygamberden (s.a.s) şöyle bir Hadis-i Şerif rivayet edilmiştir: -Allah yolunun hak pusulası Vera'dır. Şüpheli işler peşinde giden bir gün harama düşer. Tıpkı sınırda hayvan yayan çoban gibi. Günün birinde sınır aşılır, çoban belasını bulur.
Sayfa 116 - Rahmet Yayınları 1971 baskısı
Reklam
Resulullah'a (s.a.v) vahyedilen ayetler müjdeleyici ve uyarıcı bilgiler bütünüdür. İnsanlar genellikle nefislerinin hoşuna gidecek türden konuşmaları duymak ister; eleştirilmekten, yanlışının söylenmesinden memnuniyet duymaz. Dolayısıyla inkârcılar, rahatsızlık duydukları uyarılar sebebiyle Efendimiz'e (s.a.v) tepki göstermekteydi. Ancak Hz. Peygamber (s.a.v) kim, nasıl karşılarsa karşılasın, kimseden çekinmeden vazifesini yerine getirmiştir. Hatta inkârcıların yoğun olduğu Mekke şehrinde vahyolunan surelerin, uyarıcı ayetlerin çokluğu, Kur'an'ın ancak ilahi bir kitap olduğunun da delili olarak kabul edilmiştir. Çünkü insan,düşmanları arasındayken onlara karşı daha mülayim olurken, onların uzağındayken çekinmeden istediğini söyler. Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) peygamberliğine karşı çıkanların çok ve güçlü olduğu Mekke şehrinde onların gözlerinin içine bakarak bu ayetleri okuması, bu fıtri durumu tersine çevirmiştir. Ayet-i kerimeler, ehl-i küfrün sinir uçlarına dokunacak ve onları hafife alacak kadar serttir. Buna mukabil Medine-i Münevvere'de nazil olan ayetler daha çok müminin maddi ve manevi hayatını düzenleyen esasları konu edinmiştir.
Sayfa 43 - Dursun Ali Erzincanlı - Saadet GünleriKitabı okudu
Korkunç, inkâr edilemez bir gerçeğin farkına varmıştı. Onu istiyordu. Her şeyini, sinir bozucu, güzel hâllerini.
Okumaktır insanı mağaradan çıkaran; Peygamber Efendimiz, (s.a.s.) ilk emir olan “OKU” emri gelmeden, sık sık Hira mağarasında kendisini üzen derin düşüncelere dalıyordu. “OKU” emriyle bu düşünceler ve içsel daraltısı son bulmuştur. Çünkü okumak, insanın aklını ve sinir sistemini korumada en büyük destekçisidir
572 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.