Dördüncü yüzyıldan itibaren Kilise, din kitaplarındaki "gerçekle­re" karşı gelenleri "sapık" ilan edip ''Tanrı'ya karşı gelmiş" gibi göstererek yok etmeğe başlar, etkili olabilmek için Devlet iktidarını ken­disine araç yapar. Daha sonraki yüzyıllar boyunca kişileri dehşet ve korku içerisinde tutacak olan engizisyon sistemi bu gelişmenin so­nucudur. Bu vahşet usulleri, akılcı yoldan bilimsel araştırma yap­mak isteyenlerin kökünü kazımak bakımından fevkalade etkili bir iş görecektir. Kilise, bir elinde İncil, diğerinde engizisyon aracı ile bü­yük bilim üstadlarını (örneğin Bruno'ların, Copernicus'ları, Galileo'ları ve saymakla bitmeyecek daha niceleri), "Tanrı Kitab'ından farklı dü­şünüyorlar" diye ateşlere atacaktır.
Sayfa 53 - inkılap kitapeviKitabı okudu
Türkçesi M. F. Biçici çevirisiyle şurada: Gazete Duvar, 28.02.2020: İklim değişikliği, kendisine konaklık etme talihsizliğini yaşayan her ekosistemi mahvetmeye yazgılı olan bir türün aslî günahı değildir. Servet biriktirmek ve temerküz etmek için ayarlanmış karbon-yoğunluklu bir ekonomik sistemin sonucudur. İklim krizi için suçu 'aşını nütus'ta bulmak, çevresel felaketin serumluluğunu sirketlerin ve neden oldugu karbon sanayisinin degil de, eli kulagındaki yıkımın eşiğinde hayatta kalmaya çalışan milyarlarca insanın üstüne yıkmak demektir." Devamını Mihnea Tanasescu dan ekleyelim: “Hepimiz aynı dünyayı paylaşmıyoruz. İklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı ve kirlilikte olduğu gibi, bir krizle karşı karşıya olan bir ‘insanlıktan bahsetmek, olası tüm iyi niyetli çağrışımlanna rağmen, dünyanın tek olmadığı gerçeğini gizlemektir. Hepimiz 'biz'e saldıran krize lerle aynı biçimde ilişkilenmeyen çoklu dünyalarda yaşıyoruz."
Reklam
Aslında "gerçek-sonrası";
Liberal demokrasi düzenlerinin, özgürlük getirmediği gibi, toplumdaki eşitsizliği derinleştirerek gruplar arasında birbiriyle kavgalı gerçeklikler ortaya çıkarmasının, buna rağmen sistemin herkese eşit ve özgür olduğuna inandırmasıyla ortaya çıkan yanılsamanın bilinç devrelerini bozmasının bir sonucudur. Hayal kurmanın pohpohlanıp hayal kırıklıklarını azaltamamanın, insanların ve toplumların çaresizce kendi kendilerine yabancılaşmasının bir sonucudur.
Sayfa 389
Charlie Chaplin, The Great Dictator
"Ne kimseyi idare etmek ne de ülkeleri fethetmek istiyorum. Elimden gelse, herkese, ister Yahudi, ister zenci, ister beyaz olsun tüm insanlara yardım etmek isterim. Hepimiz karşımızdakine yardım etmek isteriz. Bütün insanlar böyledir. Karşımızdakinin mutluluğunu görmek isteriz, üzüntüsünü değil. Birbirimizden nefret etmek ve birbirimizi hor
- Doğaya doğaüstü bir seçenek yoktu, Holbach’ın öne sürdüğüne göre, “ ama durmadan birinden ötekine geçen sınırsız bir nedenler ve sonuçlar zinciri var. “ Bir Tanrı’ya inanmak onursuzluk ve gerçek deneyimimizi yadsımaktı. Ayrıca umutsuzluk nedeniydi. İnsanlar bu dünyadaki yaşam trajedisine başkaca bir avunç bulamadıkları için din tanrıları
YILDIZ SARAYI MERKEZiYETÇİLİĞİ
2.Abdulhamit dönemi Türk İdari Tarihi açısından çok önemlidir. Yıldız Sarayı Bürokrasisi'nin işleyişi güvensizlik , kuşku ve hafiyelik sistemine dayanır . Taşranin Valisi ,Dahiliye Nazırı bir yana , Başvekil'e bile danışmadan silsileyi direk atlayıp Yıldız Sarayı' na telgraf çekmesi sistemi özetler . Dönemin Başvekillerinden Ferit Paşa ' Rıhtımdaki hamallarla kendi işimi kıyasladığımda onlara gıpta ediyorum ' demesi durumun ne hale geldiği için güzel bir örnek . Rus Çarı 'nin Kılıcını hediye ettiği Plevne Kahramanı G.Osman Paşa ise Basmabeyn olarak sarayda Bahçıvan işleriyle uğraşması dönemin önemli isimlerine duyulan kuşguculuğun sonucudur. Anadolu Üniversitesi / Türk İdari Tarihi.
Reklam
342 öğeden 291 ile 300 arasındakiler gösteriliyor.