Böyle zamanlarda kışı nasıl da özlerdi! -
Beyaz siyah düzenin
Titiz yalınlığında
Buz ve taş, her duygu sınır dahilinde
Ve yüreğin donmuş disiplini
Kar tanesi gibi tam.
Güneş Küller Ormanı'nın üzerinde yükselirken, altın rengi ışınları Karanlıklar Şatosu'nun kulelerinden aşağı süzülüyordu. Perdenin sisi kalkmışı. Uğursuz gece yerini kuşların ötüşüne ve durmadan eriyen kar damlalarına bırakma. Işıh huzmeleri genç prense saldıran tazıların üzerine iner inmez, simsiyah dumar bulutlarına dönüşmüş ve sabah
YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN
Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı.
– Üşüdün, dedim.
Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım.
– Neden böyle oldun, dedim.
Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle
ÇATIŞMA
Çürümeden çok önce, galiba kokuşmadan da evvel, ölümle dirim arasında geçen kavganın sonundaki boşlukta; birtakım ecza şişelerinin küçüklü büyüklü, sıra sıra dizildikleri, ağızlarını açıp bekleştikleri zamanı; ötekisi ile; sıcacık bir oda ve bir sepet içinde kokmaya, bir kurt yüzünden bozulmaya, delirmeye, canlanmaya hazırlandıkları zaman
Kırgın çiçekler ülkesinden papatya kokan ellerine…
Bil ki!
Sensiz gözümde tüm çiçekler kırık, boynu bükük ve harap
Tarumar olmuş toprak
Okuduğum tüm sayfalar mürekkepsiz birer sayfa
Satırlar eksik, yarım ve hasta
Sensiz düşen her kar tanesi geceden siyah ve yasta…
Gül Kokusu
Dr. Münir Derman - Sabri Tandoğan
2014 yılında umre için bulunduğum Medine'de sevgili peygamberimizin razvası civarında dolanırken tuhaf hallere kapılmıştım nedense. Hani olur ya bazen, kontrol sizde değildir. İçinizden gelen ses yönetir sizi. İşte öyle bir halde; Bir süre önce sitesine yazarak sadece umre dönüşünde de saçlarımı
BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Ağır ceza reisi duruşmaya girerken
safir bir göz yapışıyor kırmızı yakasına
kırmızı yakaları var yargıç cübbelerinin
Fransız ihtilalelinden kalma.
Burslu okuduğu yıllardan kalma ceza reisinin
garip bir tarafı var
kaşlarını çatınca bir çocukluk
dolduruyor yüzünü
ürkünç bir uğursuzluk
gülümsediği sıra.
Garip bir tarafı var valinin
makam arabasına
Bir acayip yaratılarız
Yarı tok yarı aç
Bazen iştahsız
Olabilir ya dünya hali
Bu ahali neden toplanmış dersin
Bu adamlar ve kadınlar
Neden atılıyor bütün bu adımlar
Bir sürü yanılmışım
Bu karanlık, bu uzun kış gecelerinde...
Soğuk, buzdan bir perdeyle süslerken camı,
Dolaşırken birçok siyah gölge odamı,
Damarımda kurşunlaşıp donarken kanım;
Yine seni düşünmekle geçer zamanım...
Bu kimsesiz... Bu mahzun kış gecelerinde...
Serpilirken pencereme avuç avuç kar...
İçerimde hicranlardan bir nehir akar...
Karların da lambam gibi rengi
#wendywebb #lanetlikış #thestrokeofwinter
Merhabalar uzun zamandır okumak isteyip orjinalini epub eklediğim bir kitap çevrilince çok sevindim. Öncelikle baskıyı çok beğendim. Orijinal kapak ve kaliteli kalın kağıt baskı olmuş ve sanki yazılar tam siyah değil de füme gibi o da güzeldi. İsminin "lanetli kış" olarak çevrilmesi hoşuma
"Anneme hep sorardım. Derdim ki "Anne, nasıl oluyor da her şey beyaz?" Neden İsa sarı saçlı, mavi gözlü ve beyaz? Son akşam yemeğindekilerin hepsi beyaz. Melekler, Papa ve Meryem Ana da. Melekler özellikle de. "Anne Öldüğümüzde Cennete mi gideceğiz?"
Dedi ki "Evet, elbette cennete gideceğiz."
Peki, siyahi melekler nerede o zaman? Neden fotoğrafta yoklar? Sonra dedim ki "Ah biliyorum. Eğer cennette beyazlar da varlarsa o zaman siyah melekler mutfakta olmalı, onlar süt ve bal hazırlıyorlar.
Sordum "Anne neden her şey beyaz?" Hep merak ederdim. Mesela başkan Beyaz Saray'da yaşar. Meryem Ana'nın kuzusu, onun da rengi kar gibi beyaz. Ve Pamuk Prenses beyaz. Her şey beyaz, Noel Baba da beyaz. Ve kötü olan her şey siyahtı! Çirkin ördek yavrusu siyah bir yavruydu. Siyah kedilerin anlamı uğursuzluktu. Eğer sana şantaj yaparsam "kara" çalmış oluyordum. "Anne beyazlar da bunu yapıyor, neden adı "ak"lamak olmuyor?". Her zaman merak içindeydim.
İşte o zaman bir şeylerin yanlış gittiğini anladım."
Muhammed Ali, 1971