Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

SEVERENGİZ

Mayalar
National Geographic yazarı George Stuart da aynı şekilde düşünenlerden: "Her sabah uyandığımda Mayalar hakkında ne kadar az şey bildiğimizi düşünüyorum ... "12 Peki az da olsa neler biliyoruz? Bugünkü Or­ta Amerika ve Meksika sınırları içinde kalan ge­niş bir alana hükmettiklerini, matematik ve as­trolojiyle yakından ilgilendiklerini, heykel, el sanatları, altın işleme, hiyeroglif yazı gibi çeşit­li alanlarda ilerlediklerini, gelişmiş bir yazı sis­temi ve takvim oluşturduklarını, dev piramitler ve tapınaklar inşa ettiklerini. .. Ayrıca doğayı bozmamak için günümüze ışık tutan mimari yöntemler kullandıklarını, günümüzün bilgile­riyle örtüşen önemli bilimsel buluşlar yapmış olduklarını ve arkalarında hiçbir iz bırakma­dan birdenbire ortadan kaybolduklarını ...
Reklam
Yıllardır telkin ve propaganda yoluyla zaman içinde il­kel insandan modem insana doğru bir gelişme yaşandığına inandırılan bizler, geçmişte de günümüzdekiler gibi gelişmiş medeniyetlerin yaşadığına dair ortaya çıkarılan deliller karşı­sında şaşkınlığa düşeriz. Oysa tarih, geçmişte pek çok uygar toplumun yaşadığını yüzlerce delille açıkça ortaya koymaktadır. Elde edilen bulguların yalnızca taş yapılardan ibaret oldu­ğunu ileri sürerek geçmiş medeniyetleri ilkel göstermeye çalışanlar, geçmişten günümüze sadece taş yapıların, heykellerin ve çanak çömleklerin kalabildiğini, taşın dışında tahta, metal, beton gibi aşınabilir malzemelerin za­man içinde çürüyüp yok olduğunu hatırla­malılar.
"Her kim ki Al­lah'ı yaratıcısı olarak bildiğini iddia ediyor da hayret için­ de kalmıyorsa bu onun cehaletine delildir," diyor İbn Arabi. Güzellik karşısında hayrete düşmüyorsak ruhumuz hayret vadilerinde dolaşmıyorsa uyuşmuşuz demektir. "Sen uçuşu hatırla, kuş ölümlüdür" demiş şair Füruğ; ölüp gideni değil, hiç solmayacak olanı, ölmeyecek olanı, güzelliği hatırla. Ru­huna onu nakşet.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Suyun susamış bir çift dudağı aradığı gibi, söz de acısını dindireceği bir yara arıyor. Çünkü yaralarımız kadar varız, yaralarımız bizi sahici kılıyor, İnsanın tümden uyuştuğu ve fıtrata yabancılaştığı "anestezi çağı"nda ruhumuzun sızladığı kadar varız.
Size derdini anlatan insan, size o kadar çok şeyler öğretir ki... Öğretir gider. Bazen şifa olur gider. Sizin gizli bir derdinizi çözer, içinizde hiç açılmamış bir kilit vardır, bir sözüyle onu çözer, sizi rahatlatır, gider. O farkında bile değildir ...
Reklam
Ham duygular, oluşmamış duygular çok ilkel patlamalar şeklinde kendini gösteriyor. Bizim toplumumuz­ da da bu çok yaygın. İnsanların birbirlerine öfke nöbetleri halinde saldırmaları, birbirleriyle alay etmeleri, birbirlerini değersizleştirmeleri çok kolaylıkla tesadüf ettiğimiz şeyler. Hep burada, kendimizle ilgili bir derdin izini bulmak müm­kün. Kendisiyle meselesini tam halledememiş her insan, dı­şarıdan bir öfke nesnesi bulup oraya kusmak, oraya biraz öfkesini yöneltmek isteyebilir.
Kusurlu varlıklarız, ek­sik varlıklarız. "İnsanın eksiğini, kusurunu bilmesi de iyi bir şeydir," diye bakıyorum. Kendi kusurlarıyla uğraşan insan­lar, etrafta kusur aramaktan vazgeçer.
Kendimle yeterince yüzleşip, kendi kör noktalarımı yeterince fark edip, kemalat yolunda daha da ileri bir nokta­ da olabilmeyi isterdim. Bu konuda da kendimden memnun değilim ama kendimden memnun olmayıştan memnunum. "Oldum demek öldüm demektir," derler.
Birbiri­mizin yüzüne baktığımız bir sohbet zamanımız olsun ama birbirimizden azıcık yorulmaya başladığımızı hissettiği­mizde evin saklanacak köşeleri de olsun. Kitaplarımızı, film­lerimizi alalım ve orada ruhumuzu da dinlendirmeye gayret edelim. Ve her birimiz evdeki diğer bireylerin tek başınalığına saygı duyalım ve ona o alanı açalım. Belki de en önemlisi bu. Kendi irademizi bir başkasına dayatmak, kendi istekle­rimizi öne almak yerine bu virüs salgınıyla beraber ortaya çıkacak olduğunu ümit ettiğimiz paradigma değişiminden biz de nasiplenelim. "Benim için ne istiyorum?" sorusundan önce, "Onun için ne yapabilirim?" sorusunu öne alalım. Bir diğerkamlık ahlakını, birbirimizi düşünme ve dayanışma ah­lakını yüceltelim ve bunu yapmaya önce evlerimizin içinden başlayalım.
Yalnızlıktan korkuyoruz, can sıkıntısından korkuyoruz ... Halbuki o ekrandan başımızı kaldırsak bize temas edecek bir göz, bir ruh bulacağız ve o yalnızlık duygusunu gidereceğiz. İnsanlar çok kolay zaman kaybediyorlar.
Reklam
Çocuklarımızın maddi başarılarını, okul ba­şarılarını önemsediğimiz kadar duygusal gelişimlerini, ruh­sal gelişimlerini de önemsemeliyiz. Yani hangi duygu onları hangi çağda bulmalı, kendilerini ne kadar iyi tanımalılar, ne kadar iyi ifade etmeliler ... Bu konu anne babaların radarında olmalı. Duygu cahili çocuklar değil, duygu farkındalığı olan, kendilerini ifade edebilen ve başka insanları tanıyabilen, başka insanlardaki duyguları tanıyabilen, empati zengini çocuklar yetiştirmeliyiz.
Türkiye'nin en acil meselelerinden bir tanesi toplumsal adaletin sağlanması meselesidir.
Bir şey söylemeden anlaşılmayı bekledikleri için onlarla ilişkiye geçenler hep zihin okumak zorunda kalırlar. Haliyle bu tür ilişkilerde yanlış anlaşılmaya dayalı kavgalar çok sık oluyor. Aleksitimik kişiler duygusal dünyaları etra­fında zırh örerler. Bunu bilerek ve isteyerek yapmazlar, yetiş­meleri bu şekilde olmuştur. Anneleri veya onlara bakanlarla aralarında yeterli derecede güvenli bir bağ oluşmamıştır. Bu yüzden duyguları ifade edecek gerekli ortamı, ilk çocukluk yıllarından itibaren yakalayamamışlardır.
İnsanların açlıktan sonraki en önemli ihtiyacı neyin er­demli olduğunu bilmektir." Entelektüel gelişim de merak et­mek, öğrenmek ve bilmekten geçer. Bununla beraber inanç ve değerlerimize sadık olmak yani ahlaklı olmak aynı zamanda ahlaklı kararlar vermekten geçer. Karar verme yetisi de bir insanın yaşına, bilgi birikimine ve deneyimlerinin zenginli­ğine göre şekillenir. Bu nedenle entelektüel birikime sahip olmak bizi daha ahlaklı yapar, inanç ve değerlerimize daha uygun kararlar almamızı sağlar.
Gençler ilk olarak ikili ilişkilerde, daha sonra grup ve toplumla ilişkilerinde saygı­yı, güveni, merhameti ve iyiliği vurguladıklarında davranış­larıyla barışçıl bir ortam getireceklerdir. Her şeyden önce benden farklı olana, ötekine saygı duya­rak yola çıkmalıyım. Mevcudata, kainata, tabiata saygı duy­malıyım. Ötekinin bende, benim onda dirilebileceğime dair itikadımı diri tutmalıyım. Merhamet kalbimde değişmeye­cek ve sökülüp atılamayacak bir değer olmalı. Başkasının ıstırabını kendimin bilmeliyim.
1.534 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.