Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar?
Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var;
Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin...
Bir yelkenliyim şimdi ben senin limanında
Fırtınalardan geldim sende dinleniyorum.
Bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum;
En eşsiz dakikalar sürsün senin yanında...
Hiç yumma gözlerini, ışığın eksilmesin,
Gündüzüm aydınlığım, ipek böceğim benim!
Güz bahçemde açılmış o son çiçeğim benim!
Yorgun kalbim seninle elem nedir bilmesin;
Ayırma gözlerimden çocuksu gözlerini,
O sakin o yalansız, o kuytu gözlerini.
Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?
Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Bu odayı veya müziği biz istemedik, davet edildik sadece. Bu yüzden, madem karanlık etrafımızda, dönelim yüzümüzü ışığa. Bolluğa minnettar olmak için katlanalım zorluklara. Keyfin tadına varabilmemiz adına acı verilmiş bize. Ölümü reddetmemiz için hayat verilmiş bize. Bu odayı veya müziği biz istemedik fakat madem buradayız, dans edelim gitsin.
Bu kadar öğrenim görmekten asıl kazancımız daha iyi ve daha akıllı olmaktır. insanoğlu düşünce ile görür ve duyar; her şeyden yararlanan, her şeyi düzene sokan, yöneten düşünceden başkası değildir. Çocuklara kendiliğinden bir şey yapma özgürlüğünü vermemekle onu korkak bir köle haline getiriyoruz. Bazı bilgiler basmakalıptır, belleğimize o şekilde yapışmıştır; ondaki harfler, şekiller anlatılan kavramın yerini almıştır ve asıl kavram yük olmuştur. Bu bilmek değil, ezberdir. Hafızaya emanet edilen bir eşya gibidir. İnsana özgürce düşünerek yaptıklarını, öğretene sormadan başardıkları her şey öğrenmektir.