Hayırlı sabahlar herkese.
Dün kızlarıma biraz fazla sinirlendim galiba ve o sinirim de yatana kadar geçmedi, hepsiyle her ne kadar gece 12'ye kadar teker teker ilgilenmiş olsam da etütte bu kadar çok konuşmalarını ve bir türlü yerlerine oturmamalarını hazmedemedim. Aslında etütlere başladığımdan beri daha doğrusu 3 sınıfın ve yaklaşık 100 öğrencinin etütünü kontrol ettiğimden beri hayalim mükemmel sessizlikteki bir sınıf değil ama biraz sessizlik bilmiyorlar ki onlara da iyi gelecek, bunları neden anlattığımı pek bilemesem de şimdi kahvaltı nöbetime kalktığımda hepsinin yüzünü görmek bana o kadar iyi geldi ki, bütün kızgınlığımı atmışım. Diyorum ki "Betül'ün eli nasıl oldu ki?", birilerine Şeyma'yı soruyorum dün hastaneye götürdük çünkü, daha doğrusu ben çok istedim ama ben götüremedim hatta geldiğinde ilk söylediği şey oldu "keşke siz de gelseydiniz hocam, sizi çok aradım ben". Canım dedim tek sen mi istedin sanki, ben siz gelene kadar sizi düşünerek geçirdim vaktimi, sonra efendim bir odamızdan tıkır tıkır sesler geliyormuş, bir şey olma ihtimali varmış mı? Tamam bakalım var mı yok mu diye de hocanız bir şey görme ihtimaline karşı ne kadar sakin kalır hiç bir fikrim de yok :)) Şimdi hepsine dua edip yavaş yavaş okullarına geçirme vakti, dün annemle konuşurken ona kızlar için dr ayrı dua etmesini söyledim, ilk defa kendı yaşadığım dönem dışında sınav duası istedim galiba ama ne huzurlu şeymiş öyle :) Ve bir de dün 2 buçuk yaşındaki yeğenim bana ne sordu biliyor musunuz: "Senin kızların nerde Gökçe, geldiler mi yanına?". Galiba olay tam da bu soruda gizli. :)