Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Analatik sorgulama anlayışı yitirilince sömürge ye dönüşüm kaçınılmaz
Din öylesine etkin bir öz savunma mekanizması kurmuş­tu ki, Hıristiyan ortaçağından farksız olarak en küçük bir din dışı felsefi gelişmenin koşulları kalmamıştı; sonuçta bilimsel gelişmenin koşullannın da tümden yitirilmesiyle İslam dünyası tarihsel gelişmenin artan oranda dışına düşecek ve bunun sonucunda da sonraki dönemde de sömürgeleşecekti.
Sömürge rejiminin sonunda iktidara gelen ulusal burjuvazi, azgelişmiş bir burjuvazidir. Ekonomik gücü neredeyse hiçtir ve yerini almayı umut ettiği metropol burjuvazisiyle asla boy ölçüşemez. Ulusal burjuvazi, iradeci narsisizmiyle, metropol burjuvazisinin ayağını kaydırıp yerini alabileceğine kolayca inanabilir. Ama onu tam anlamıyla köşeye sıkıştıran bağımsızlık, bu sınıf içinde korkunç tepkilere yol açar ve onu eski metropole yardım sinyalleri göndermeye zorlar. Yeni devletin en eğitimli katmanını oluşturan üniversite mezunları ve iş dünyası seçkinleri, sayılarının azlığı, sermaye yoğunlaşması ve tüccar, toprak sahibi ve serbest meslek sahibi olmaları gibi yanlarıyla ayırt edilebilir. Bu ulusal burjuvazide ne maliyeci ne de sanayici bulunur. Azgelişmiş ülkelerin ulusal burjuvazisi üretim, keşif, yaratma ya da çalışmayla ilgilenmez. Tüm enerjisi aracılık faaliyetlerine yönelmiştir. En çok ilgilendikleri iş ticari ağlar kurmak ve dalavere çevirmektir. Ulusal burjuvazinin psikolojisi sanayi kaptanının değil, iş adamının psikolojisidir. Sömürgecilerin açgözlülüğünün ve sömürgeciligin kurduğu ambargo sisteminin onlara başka seçenek bırakmadığını söylemeye gerek bile yok. Sömürge sisteminde sermaye biriktiren bir burjuvazi görmek olanaksızdır. Dolayısıyla, bizim düşünce tarzımıza göre, azgelişmiş bir ülkede özgün bir ulusal burjuvazinin tarihsel eğilimi, burjuvazi olarak, yani kapitalizmin bir aracı olarak kendi konumunu reddetmek ve halkın temsil ettiği devrimci sermayenin kayıtsız şartsız kölesi olmaktır.
Sayfa 150 - Versus
Reklam
Manici bir dünya, heykeller dünyası: Fethi yöneten genarelin heykeli, köprüyü yapan mühendisin heykeli. Kırbaçlaya kırbaçlaya derinlerini yüzüp ortaya çıkardığı omurgaları taşlarıyla ezen kendisinden çok emin bir dünya. Sömürge dünyası budur işte.
Sayfa 57 - Versus
Sömürge dünyası Manicidir.
Sayfa 47 - Versus
Ayrıca, halk katliamı niteliğindeki ölümlerin büyük çoğunluğuna totaliter hükümetler neden oluyor: bunlar yönettikleri toplumun bütün yönlerini kontrol altına almaya çalışan komünist, Nazi, faşist, militarist ya da İslamcı rejimler. Totaliter rejimler toplam ölümlerin yüzde 82'sini oluşturan 138 milyon ölümden sorumlu ve bunların 110 milyonunun (toplamın yüzde 65'i) komünist rejimler eliyle gerçekleştiği görülüyor. İş dünyası ve kiliseler gibi bağımsız toplumsal kurumları tolere eden otokrasiler olan otoriter rejimler, 28 milyon ölümle ikinci sırada yer alıyor. Rummel'ın açık, rekabetçi, seçilmiş ve yetkileri sınırlandırılmış hükümetler olarak tanımladığı demokrasiler yaklaşık 2 milyon ölümden sorumlu (bunlar esas olarak sömürge imparatorluklarında ve dünya savaşları sırasındaki gıda ambargoları ve sivil bombardımanlarda katledilen insanlar). Eğrinin çarpıklığı Sovyetler Birliği ve Çin gibi totaliter devlerin elleri altında yüksek sayıda potansiyel kurban bulunduğunu göstermiyor. Rummel mutlak sayılar yerine yüzdelere baktığında, 20. yüzyıldaki totaliter hükümetlerin sorumlu olduğu ölümlerin ülke nüfuslarının yüzde 4'üne kadar çıktığını bildiriyor. Otoriter hükümetler için bu oran yüzde 1 Demokrasilerdeki oran ise binde dört.
Sayfa 374Kitabı okudu
Trablusgarb (Libya) Harbi...
İslâm Birliğinin nasıl bir ef­sâne olduğunu apaçık isbatladı: 1911’de İtalyanlar, yirmidört saatlik ültimatomla hiçbir haklı sebeb olmaksızın bizim olan Trablusgarb'a saldırdılar, Meşihat Makamı (Şeyhülislâmlık) CİHAD’ın tüm şartlarıyla tecellî ettiğini ilân etti: İslâm dünya­sından ne bir ses, ne bir nefes çıkmadı: Ne maddede, ne manâda...
Sayfa 27 - Kazancı KitapKitabı okudu
Reklam
Partha Chatterjee'nin savunduğu gibi, ulusal özgürlük ve ulusal egemenlik bu küresel kapitalist hiyerarşi içinde sadece güçsüz olmakla kalmaz, bizzat onun örgütlenmesine ve işlemesine katkıda bulunur: Ulusçuluk olarak ulusçuluk dünyanın hiçbir yerinde Akıl'la sermayenin evliliğine kafa tutmaz. Ulusçu düşünce... bu kafa ttuşun ideolojik araçlarından yoksundur. Ulusçuluk metropoliten sermayeyle halk-ulus arasındaki çatışmayı ulusun politik hayatını devlet bünyesinde massederek çözer. Edilgen devrimin korunağı ulus-devlet şimdi 'ulus' için küresel sermaye düzeni içinde bir yer bulmaya girişirken, sermayeyle halk arasındaki çelişkileri daima askıda tutmaya çalışır. Bütün politika artık ulusu-temsil-eden-devletin öncelikli ihtiyaçlarına göre belirlenir.36 36. Partha Chatterjee, Nationalist Thought and the Colonial World: A Derivative Discourse? (Londra: Zed Books, 1986), s. 168 (Milliyetçi Düşünce ve Sömürge Dünyası, çev.: Sami Oğuz, 1996).
20. Yüzyılda Devrimler, İşçiler, Partiler ve Liderler
XX. yüzyılın tarihi, devrimci önermelerin geçerliğine, özellikle de dünyanın yazgısını işçi sınıfının çizeceği yolundaki görüşe, en hafif deyimiyle, gölge düşürdü. Öte yandan, bu yüzyıldaki tarihsel değişmeleri işçi sınıfının tek başına belirlediğini de artık savunamayız. Çağımızın büyük devrimleri hep geri kalmış ülkelerde oldu. Bu ülkelerdeki
Sayfa 205-208
Sömürge düzeni I. Dünya Harbi'ne kadar tahakkuk ederken, I. Dünya Harbi sonunda Osmanlı Devleti'nin devre dışı kalması ile birlikte İslâm dünyası, doğrudan ve dolaylı olarak medenileştirme misyonu ve sömürgeleştirme faaliyetine maruz kalarak, doğrudan veya dolaylı olarak Batı istilasının ve emperyalizminin nesnesi oldu.
Sayfa 24
Ortadoğu ve Kuzey Afrika'nın ağırlıklı olarak Müslüman toprakları dâhil İslam dünyası değişmekteydi. Birin­ci Dünya Savaşı'nı takip eden on yıllarda bölgedeki toplumsal, ekonomikve kültürel değişim hızı arttı ve alanı genişledi. Dahası, diğer sömürgelerde olduğu gibi Ortadoğu'da da savaş somasın­ da, Irak’tan Mısır'a ve Fas’a, örneği görülmemiş boyutta sömür­gecilik karşıtı ayaklanmalar yaşandı. İngiltere ve Fransa bu ayak­lanmaları bastıracak ve denetimi ellerinde tutacak askerî güce sahip olsa da, milliyetçi hareketler taleplerinde ısrar ettiler ve güç kazandılar. Nihayetinde nüfusun büyük kısmını bağımsızlık talep etme yönünde harekete geçirdiler ve sömürge yönetimini giderek daha fazla masraflı bir şey haline getirdiler. Sonunda, gö­receğimiz üzere, İngiltere ve Fransa Arap dünyasındaki sömürge hakimiyet alanlarının tamamını bırakmak zorunda kaldı
132 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.