Son gecelerimizden birinde, benden türkü söylememi istedi. Saat onbire geliyordu. Elimi tuttu, “Allı Turnam’ı söyle” dedi. Şaşırdım. Hani öyle sürekli türkü söyleyen, sesi güzel biri de değilim. Başladım söylemeye. Uyuyor deyip susuyordum, elimi sarsıyor, devam ettiriyordu. Gün ağarmaya başladı, biz hâlâ türkü söylüyorduk. Artık gücümün tükendiğini hissettim, sustum. Elimi tekrar sarstı. Bu kez, biraz bezgin, “Aman Ormancı” diye başladım. Aklıma o geldi. A, bir baktım, arkamdan yineledi. Nasıl şaşırdım, nasıl sevindim. Meğer hepsini duyuyormuş. Tam o sırada, sabah nöbetini devralan hemşire, ilaçlarını getirmişti. Kadıncağız önce anlamadı, dua ediyoruz zannetti sanıyorum, girmedi. Kapıda beklemeye başladı. İşaret ettim, geldi. Bir baktım, onun da gözünde yaşlar.
Sayfa 191 - Evrensel Basım Yayın 1. Baskı 2000Kitabı okuyor
... Okuduğunu anlamada dünya sonlarındayız. Anlamıyoruz, öyleyiz.
Daha dünkü yazarımız Peyami Safa’nın kitaplarının altında sözlük var, sözlük! Bu bir utançtır. Karalayasım geliyor. Arapça, Farsça, Latince, Fransızca ve son dönemde İngilizce'den (dilimize taşınmış) sözcüklerimiz var ve bu bir fakirleşme değil, zenginleşme. Nutuk okuyamıyorsun orijinalinden, Refik Halid Karay okuyamıyorsun, Necip Fazıl Kısakürek kezâ.
Günler beş kelime: günaydın, görüşürüz, aynen, kaça, tamam.
İkinci dil öğrenmekten filân bahsediliyor da önce birinci dili mi öğrensek? Çeviri kitaplardan ve sığ kelime dağarcığı ile yazılmış yakın dönem romancıklarından uzak durun. Açın, kendi dilinizi okuyun.
Bazıları şeytan görmüş gibi bakıyor bin yıllık kelimeye. “muzaffer, misal, hasret” gibi kelimeler bunlar. Yoksa felsefe terminolojisinden bahsetmiyorum, tinler, erekler… Akıl almıyor. “Bahsi değiştirelim,” diyorsun, bön bön bakıyor yüzüne. Biz mi yaşlandık, ne yaptık? Bunu yapanlardan bazıları öğretmen… Çocuklarımız bunlara emânet. Dil bilmeyen ne bilir, ne öğretir?
Zincirin altınsa da hatta, koparıp kır,
Susmak ne demekmiş, yere haykır göğe haykır!
Vicdan bile duymaz çıkmazsa bir âhı,
Sessiz kölelerdir yaratan binbir ilâhı
Elbet put olurlar öpülen eller, etekler,
Elbet öpen oldukça, olur öptürecekler!
Hürriyet, o en son şerefindir, onu satma!
Bir Tanrı yeter, kendine bin Tanrı yaratma!
İnsandaki dört tane ayak devrini bilme,
Mahvolsa eğilmezdi baban, sen de eğilme!
İlk başta kitap böyle klişe gibiydi, doğal olarak önyargılı davrandım kitabın başında.. Fakat kitabın ortalarına doğru herkesten şüphe etmeye başladım, herkes katil olabilir dedim. Öyle bir son oldu ki harbi ters köşe diyebileceğim bir kitap oldu. Benim için güzel bir deneyim di, beğendim. Sizlere de tavsiye ederim.
bu son kaybın ağırlığıyla kaskatı kesildim. insana dair hiçbir şey kalmadı bende. öyle derin duyguları olan biriydim ki parçalara ayrılırdım eskiden. şimdiyse içim kurak. tabii ki önemsiyorum etrafımdakileri. yalnızca bunun anlaşılması için mücadele veriyorum. karşıma bir duvar çıkıyor. önceden güçlü olduğumu ve hiçbir şeyin beni yıkamayacağını hayal ederdim. şimdi. öyle güçlüyüm ki. hiçbir şey yıkmıyor beni. ve artık tek hayalim yeniden zayıf olmak.
Aslında anlatılacak değil okunacak bir kitap arkadaşlar.Evet bir kişisel gelişim kitabı ama ona üç kere üfle buna beş kere tükür ooo inandın mı işte her şey senin tarzında değil...
Sanki iki perspektiften yollara bakıyormuşsunuz gibi biri toplumun karanlık yoğun yönleri diğerleri olması gereken ışıklı yönü...
Bölüm bölüm ayrılmış bir kitap eğitimden cehalete okumaktan güzelliğe değer yargıları ve değersizliklerimizle ilgili harika bir kitaptı...
Eğitim kısmında birçok yerde kendimi buldum,neden okumuyoruz kısmını da story de size bıraktım (ikinci görsel)
Yine çok beğendiğim bir yer de çok sevilme çok güvenilen biri ol kısmı oldu... Günümüz dünyasının o tıkış tıkış değer yargılarını öyle güzel çürütmüş ki
Kitabın son kısımları sohbet gibi geldi bana birileri konuşuyormuş da ben dinliyormuşum evet ben hiç öyle düşünmedim aslında doğruymuş gibi katıldım sayfalara
Ayşe Kulin ve ve hayatını anlattığı son kitabı. Hiç sıkılmadan okuduğum Veda- Umut - Hayat - Hüzün kitapları herkese tavsiyemdir.
Akıcı bir dil ve okuyucuya geçirdiği duygular için teşekkür ederim.
… Tepeden tırnağa aşığım sana
Ne ilk kez ne de son söyledim sana
… Kimse kimseyi sevmek zorunda değil
Ama sen hiç korkma, aşk önünde eğil
Kimse kimseyi sevmek zorunda değil
Ama sen hiç korkma, aşk önünde eğil
… Gel benim vefası eksik yârim
Ben sensiz durur muyum?
Sen beni bir çağır gönülden
Hiç gelmez olur muyum?
… Gel benim vefası eksik yârim
Ben
Son olarak erkeklere de bazı şeyleri hatırlatmakta fayda mülahaza ediyoruz. Bu gibi hadisleri mutlak olarak anlayıp eşlerimizden her türlü isteğimizi yerine getirmesini talep etmemiz ve onlara köle gibi muamele etmemiz kesinlikle doğru değildir. Kadın eşine makul ve marufun çerçevesinde itaat eder. O, kocasının dinin tasvip etmediği, mantıksız ve takati aşkın isteklerini yerine getirmekle mükellef değildir. Aile reislerinin, eşlerinin bu gibi durumlarda refleks göstermeleri karşısında şiddete başvurmaları da son derece yanlıştır.
Erkekler de sorumluluklarını bilmeli, eşleri ile olan ilişkilerinde Resûlullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Hz. Ali’yi örnek almalıdırlar. Zira Peygamberimiz hiçbir zaman eşlerine bir fiske dahi vurmamış, “Hanımlarını dövenler hayırlılarınız değildir.”, “Akşam bir yatağı paylaşacağınız eşlerinizi nasıl hayvanlar gibi dövebiliyorsunuz!” buyurarak kadınların hukukunu muhafaza etmeyi erkeklere özellikle tembih etmiştir.
Kişiliğin çekirdekleri yaşamın ilk yıllarında atılır; altıncı yaşta ana çizgileri belirir ancak son biçimini alması gençlik çağının sonuna doğru olur. Kişilik çizgileri uzun sürede biçimlendiği için kolay değişmez. "Huy canın altındadır" sözü bu gerçeği vurgular.