Bir kadın sevmeli insan ;
Elleri etten ve kemikten , yüreği pamuktan .
Öyle bir kadın sevmeli ki insan ; işvesi ayrı güzel , cilvesi ayrı
Bakışları ateşten olmalı , gülüşleri fettan .
Bir kadın sevmeli insan
Gamzesinde ilk bahar , yeni bahar , son bahar ,
Öyle bir sevmeli ki ,
Sevdikçe yeniden , yeniden yeşermeli umutlar
Bir kadın sevmeli insan
Elleri etten ve kemikten , yüreği pamuktan ...
[Qurban Qurbanof]
Rahim Haçı ve Hayat Ağacı
Hayat ağacı olarak da bilinen haç, eski bir rahim simgesiydi. Bu sembol, bir üst dünya, orta dünya ve alt dünya fikrini, tezahür eden dünyanın dört köşesi veya yaratılışın dört unsuru ve merkezi bir rahim girdabına yeniden doğuşun sarmal veya labirent yolculuğunun ruhsal inisiyasyonları ile bir araya getirdi.
Eskiler
Ne yana dönsem siyah, sessiz, bitkin ve ırak
Kalbe dokunduğunda her akşamüstü ölüm
Kırıldı hüzne karşı taşıdığım son mızrak
Meçhul bir mimar yıktı içimin sarayını
Gözlerine bakınca geceye küstü ölüm
Göğümden aldı bahar güneşini, ayını
Seni hiç bir zaman unutmadım
Gülüm sana doyamadım
Yıllar ömre acımıyor
Gel gör sensiz ne haldeyim
Bir adım kalmış ölüme
Ömrümü verdiğim derde
Kimselere soramam ki
Bahar, tutucu bir aileye sahip olduğu için doğduğu günden bu yana Artvin, Şavşat'tan dışarı çıkmamıştır. Lisede yapılan İstanbul gezisinde gittikleri üniversite ve uzaktan özenerek izlediği bir grup arkadaş hayallerinin bile ötesindedir. Hatta İstanbul’dan Şavşat'a döndüklerinde aylarca sınıf arkadaşları o gezi hakkında konuşmaya devam
Ne yana dönsem siyah, sessiz, bitkin ve ırak
Kalbe dokunduğunda her akşamüstü ölüm
Kırıldı hüzne karşı taşıdığım son mızrak
Meçhul bir mimar yıktı içimin sarayını
Gözlerine bakınca geceye küstü ölüm
Göğümden aldı bahar güneşini, ayını
Ey üzgün yalnızlığım, sineme bir baksana
Ne münzevi bir kaygı, ne de mahrem bir resim
Kaç zavallı dilenci elini açmış sana
Omuzlarımda mağrur bir devin ağırlığı
Aynaları arıyor yokluğunda adresim
Kim duyar bir fanusun içindeki çığlığı
DÜŞKIRAN
.
İnsanlar düş kurarak ve onların peşinden giderek hayattaki yollarını çizerler. Düşler, insanların motivasyonunu ve yaşam enerjisini sağlayan önemli bir güçtür. Peki ya düşķıranlar?
Nehir, bu hayattaki görevi için son sınavını verecek ve yeteneğini seçecekti. Bir #düşkıran olarak insanların gerçekleşmemiş düşlerini serbest bırakarak
gözler değil sözler değil söylenmeyendir yaralayan
kuru dalda kalan son yaprak gibi bekledim
geldiğindeyse mevsim kıştı, kuru bir soğuktu bahar
papatyaları soldurdun sen...
yurtsuz bir gemisin açık denizlerde biliyorum zor
insanlar soruyor seni benden ağrıma gidiyor
hangi denizdeysen söyle kalbim oraya liman
bir ırmağı kuruttun sen...
gittikçe uzaklaşıyor gözlerin gözlerimden
ya bu gözler senin değil ya bu dünya yalan
kimin gözleri bu gökırmaklardan boşalan
beni ağlattın sen...
parça parça kalbi kim onarabilir yeniden
biten bir aşkın ağrısını ne dindirebilir
sevgili değil sevgiyi aradığına inanmıştım ben senin
bir aşkı öldürdün sen...
Bakarsın ki çiçekler
Aramızda yükselen kayaların kalbinde
Birer birer açıyorlar yeniden
Bakarsın yolunu kaybeden yolcu
Son durağına yürüyor hasretinin
Bu kadar mı zordu bir mumun alevine
Dokunmak ve sevmek ıstırabımı
Bir dalın çürüyen yaprağı mıydı hayat
Güneşi arayan gölge kimindi
Bağışla, incinen bahar
Yanan mektuplar benimse
Gel, yeniden buluşalım derinde
Çeşmelerden gökyüzüne akalım
Tut ellerimden, hadi gülümse…
Gitti gelmez bahar yeli;
Şarkılar yarıda kaldı.
Bütün bahçeler kilitli;
Anahtar Tanrı'da kaldı.
Geldi çattı en son ölmek.
Ne bir yemiş ne bir çiçek;
Yanıyor güneşte petek;
Bütün bal arıda kaldı.
Herkes hayata kendi penceresinden bakıyor.
Kimi, karşı pencerede duran renk renk çiçeklere imreniyor. Emin de, Ethem de, Ekrem de hep kardeşlerinin daha iyi hayatlara sahip olduğunu düşünüyor, onların taşıdığı yüklerden habersiz.
Kimi, perdesini örtmüş en koyusundan. Güneşe küsmüş belli. Mürüvvet gibi. Sustukları boğazında büyüyor, hasta ediyor onu hayata küskünlüğü.
Kimi pencerenin önü bahar, ardı kış. Sevgi öyle bir bahar gösteriyor ki herkese, kimseye içindeki ayazı hissettirmiyor.
Kimi, karşı pencereden ona bakanların içeride olan biten her şeyi gördüklerinin farkında bile değil. Hülya her şeyin farkında oysa. Çekilen vicdan azabının da, yalanlarla bezenmiş satırların da.
Kimi, hayata son kez bakiyor o pencereden. Kazım Baba gibi. Taşıdığı sırrın yükü belini bükmüş, kabuğunu kırıp içine baksan içi cılk yara. Bir daha açılmıyor onun penceresi.
Çok azı yüklerinden kurtulunca artık pencerede durmaktan vazgeçip sokağa inecek kadar cesaretli. Hem de el ele...