son depremden son derece ilginç
çatlaklar var tavanda.
ve kapıyı çaldığınızda
kırık tel kapı bazen yere düşer
ve köpekler rüzgar gibi koşarlar.
bırakacağınız not okunacak fakat
cevaplandırılmayacaktır.
“I'm a chameleon," revealed Todd, a 30-year-old single Nice Guy. "I will become whatever I believe a person wants me to be in order to be liked. With my smart friends I act intelligent and use a big vocabulary. Around my mother, I look like the perfect loving son. With my dad, I talk sports. With the guys at work I cuss and swear … whatever it takes to look cool. Underneath it all, I'm not sure who I really am or if any of them would like me just for who I am. If I can't figure out what people want me to be, I'm afraid I will be all alone. The funny thing is, I feel alone most of the time anyway.”
Ölümcül Kimlikler Aamin Maalouf'un "Ölümcül Kimlikler" kitabının dili üst düzeydi ve okurken Tarihi sosyolojik vs .bir çok öğeyi içinde barındırıyor .Özellikle tarihi anlamdaki eksikliklerim her noktada asgari düzeyde bir bilgi taraması yapmama neden oldu. Maalouf'un ölümcül kimlikler de vurguladığı temel noktalardan birinden bahseder
Beni Hasan İzzettin Dinamo ile tanıştıran bu değerli eseri okurken çaresizliği iliklerime kadar hissettim. Daha önceleri ister Türk edebiyatından olsun ister dünya edebiyatından pek çok savaş temalı kitap okumuşluğum var. Aynı Savaş ve Açlar'da olduğu gibi savaşın yalnızca cephelerde değil geride kalanlar arasından da yaşandığını anlatan
bidünyakitapgrubu nda söyleşi yapacağız. Kendisi tecrübeli bir yazar. Ayrıca illüstrasyon konusunda da çok beceriklidir. Dergilere bu çizimleri de vermişliği de vardır ama kendisini her işten anlayan, her işe yatkın birisi olarak görmeyi pek sevmiyor ve sadece edebiyattaki yetkinliğiyle anılmak istiyor. Özellikle
Yüzük Kardeşliği’ni okumaya başladıktan sonra aslında film ile kitap arasında ciddi farklılıklar olduğunu hatırlamış oldum. Böylece aklıma böyle bir yazı hazırlamak geldi. Bu yazıyı hem sizler için hem de kendim için yazıyorum (sonrasında dönüp dönüp tekrar okuyabilmek amacıyla aslında daha çok kendim için hazırlıyorum sanırım)
Filmlerle kitaplar
Doğduktan sonra neredeyse dört yüzyıl boyunca Avrupalılar İslamı hem askeri hem entelektüel bir görüngü olarak göz ardı etmeyi tercih etti ve İbrahimi gelenekte yeni bir tektanrıcı din olma statüsünü de inkâr etti. Esasında Avrupalıların İslam algısı korkudan ve bilgisizlikten kaynaklandı ve Batılı zihinlerde oldukça çarpık ve son derece saçma bir İslam imgesiyle sonuçlandı. Özellikle 11. yüzyılın sonuna doğru başlayan Haçlı Seferlerine katıldıktan sonra Avrupalılar İslamla ilgili bilgiye ulaşma olanağı bulmalarına rağmen, bu imgenin ortaçağ boyunca ve sonrasında korunduğunu not etmek önemlidir.
Aliya, 150 yıldır peşinden koştuğumuz Batıyı yakalamanın yolunun "durmak"tan geçtiğini salık veriyor bize. Durmaksızın tefekkür mümkün değildir çünkü. Düşün, kavra, yorumla, anla ve eyleme geç. Oysa eğitim,sıralamacı/genişlemeci/ilerlemeci anlayışla Batıya öykünerek en fazla kurban verdiğimiz sahamızdır.
Aliya henüz savaş başlamadan, Bosna'da etnik çılgınlığın sezildiği zamanlarda yaptığı bir konuşmasında "tımarhanede aklın sesi olmalıyız" şeklinde bir ifade kullanır. Bugün hâlâ birçok meselemizde aklın sesidir. Son söz olarak, Aliya'nın Özgürlüğe Kaçışım kitabına düştüğü şu mesajı bir eğitim ilkesi olarak not etmeliyiz (2009; 320):
Hedefimiz mükemmel insan değildir.
Hele mükemmel toplum hiç değildir.
Tüm istediğimiz normal insanlar ve normal bir toplumdur.
Allah'ım bizi her türlü mükemmellikten muhafaza et!
Sayfa 504