Kör Baykuş, öyle tahmin ediyorum, Modern (1950 Öncesi) Fars Edebiyatının en bilindik eserlerinden olan “Kafka Ekolüne” dönük yazılmış bu kitabı okurken aklına Puslu Kıtalar Atlası gelmeyen kimse yoktur. Tabii, bu çalışma diğerine kıyasla daha monoton ve daha az tarihsel (hatta neredeyse hiç) vurgunun yapıldığı bir anlatım tekniğine sahip. Süslenmek kaygısıyla değil, ruhu darlamak için yazılmış bir eser. Boğucu bir atmosfer, karanlık ifade tarzları, içsel bunalımlar, bitmeyen gel-gitler..
Kısa bir kitap olmasına karşın, alt planında işlediği ölüm (eserde geçtiği şekliyle cenaze) teması sayfalar süresince insanı kasvete sürüklemeyi başarıyor. Tastamam bir kasvet. Hayatını tetristeki ters l harfi misali nereye gideceğini düşünmeden sürdüren bir adamın karşısına çıkan tabiatüstü bir deneyim. Gerçek-hayal, ölüm ve yaşam, her şey içiçe. Şahsen edebi çalışmalarda işlenen ölüm vurgusundan hiç kaçınmadım. Neden kaçalım? İnsanın bir parçası. Hem her zaman esenlik olmaz, bazen de ruhu okuyarak daraltmak gerekebilir.
Esasında, eserde sayfalar boyu karşımıza çıkan her bir karakterin, yazarda bir karşılığı olduğunu düşündüm. Hepsi kendisinde mevcut olan ayrı bir boyuta atıf yapıyor. Onun, Paris’te havagazı olan bir köhne odada intiharla son bulan ömrünün tüm veçhelerini yapboz parçası misali tanımlayan ruhsal geçişler kitapta birer karakter olarak karşılık buluyor.
Olaylar arası geçiş hızlı bu nedenle biraz takibi zor gelebilir. Zaten tam da bu nedenle ikinci bi okumayı hak ediyor. Çünkü üzerinde sis var, dağıtılmayı bekleyen. Eminim ki, her okuyuşta yeni yeni detaylar yakalayacaksınız.