Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
.d
Şimdi neden kitabı elinizden sık sık bıraktığınızı anlıyorum. Ah, ne sıkıcı bir yazardır o! Tarihin tozlu sayfalarını bulur çıkarır! Bir yığın can sıkıcı tasvir. Bir yığın eski şey, her türden pılı pırtı: Zırh takımları, sofra takımları, mobilyalar, içinde alacalı bulacak hırkalar, yelekler giyinmiş zemberekli kuklaların gezindiği gotik hanlar, melodramatik şatolar; etkilenmeye hazır on sekiz yaşındaki hiçbir yazar adayının on yıl sonra yazmayı istemeyeceği bildik tipler, şato sahibi imkânsız kadınlar, dünyadan habersiz âşıklar... Ne aşkın gerçeği var, ne duyguların felsefesi! Eserlerinde, ihtirasa ve ahlaka, nesnelerin fiziksel tanımlarından daha çok yer veren bizim iyi Fransız romancılarımızdan ne kadar farklı! Şato sahibi kadının kırmalı yakalık mı taktığı, çember eteklik mi ya da Oudinot iç etekliği mi giydiği kimin umurunda? Yeter ki içini çekerek ağlasın ve kendisinden beklendiği gibi ihanet etsin. Yeleğinin cebinde kartvizit yerine hançer taşıyan bir âşık daha çok mu ilgilendiriyor sizi? Ya da karalar giyinmiş bir zalim, manda derisi ve demirden zırh giymiş zorbadan daha mı az ilham vericidir?
Belki bir zamanlar ben niye onun kadar önemli olamıyorum diye düşünmüşümdür. Ama sonra emin olun böyle bir duyguya kapılmadım. Bu duygu şuna benziyor: Ağrı Dağı’nı kıskanabilir misiniz? Ya da gökten geçen bir bulutu? Ya da denizi? Mustafa Kemal’i kıskanmak, işte o kadar akıldışı bir şey benim için.
Reklam
Keşke bazı anneler kızlarını evlendikten sonra rahat bıraksalar ve böyle şiddetli bir sevgi göstermeseler. Talihsiz bir kadını dünyaya getirmekten tek çıkarlarının -Tanrı beni affetsin ama sanki o getirilmeyi rica etmiş ya da gelmek istemiş gibi- bunu onun burnundan getirme özgürlüğü olduğunu sanıyorlar.
Sayfa 833 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
“Babam her daim tehlike ararken, ben güzelliği görürdüm; hem toprakta hem de diğer insanlarda. Her şeyde. Beni her ne kadar bu yönde eğitmeye çalışsa da zihnimi asla bu şekilde kul­ lanmaya alıştıramamıştım.” ianın saldırısından sonra bile bunu yapmamıştım. Hayes çayından bir yudum aldı. “Bu karakterinin güçlü ol­duğunu gösteriyor.” Elimi göğsüme götürerek sahte bir şekilde nefesimi tuttum. “Hayes Easton, bu bir iltifat mıydı? Dikkatli ol, benden gerçek­ten hoşlandığını düşünmeye başlayabilirim.” O tanıdık kaş çatışı geri döndü. “Senden hoşlanmadığımı hiç söylemedim.”
Yabancı dil meselesini 25'inize gelmeden çözmeniz gerekir. Bu temel bir konudur; gecikirseniz geçmiş olsun. Elbette sonra da öğrenebilirsiniz ama aynı rahatlıkla ve kavrayışla değil.
Hakla batıl; kişilerin mevki, makam ve ünü esas alınarak tanınamaz. Önce belli bazı şahısları ölçü edinip, sonra da o ölçüyle hakkı veya batılı teşhis edebilmen mümkün değildir. "Falan şey haktır, çünkü falancalar buna muvafıktırlar. Filan şey batıldır, çünkü filancalar ona karşıdırlar." denilemez. Şahıslar asla hak ve batılın ölçüsü olamazlar. Bilakis şahısların durumu hakla ölçülür; hak ve batıldır ölçü olan! ~
Hz. Ali
Hz. Ali
Sayfa 118 - Kevser YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Ebu Zer iki şeyi hazmedemiyordu:
1. Valilerin tebaalarından daha üst bir seviyede yaşamaları Çünkü ona göre vali demek, ne demek idi? "Tebaasından önce acıkan, tebaasından sonra doyan adamdı!" Yani o önce halkı doyuracak, bütün halk doyunca ancak o doyacak! Bütün halkın doyması da pek mümkün olmadığı için, vali demek Ebu Zer'e göre aç adam demekti. Onun kitabında yazan bu! Çünkü o bunu görmüş Peygamber'den Ebû Bekir ve Ömer'den. 2. Sahabenin Hz. Peygamber Dönemi'nden farklı yaşamaları Ebu Zer bunu da hazmedemiyordu. O kendisine Efendimiz'den duyduğu (Kıyamet günü bana en yakın olanınız, onu dünyada nasıl bırakmışsan o hâliyle dünya hayatından ahirete göçen, bana kavuşanınızdır.) bir hadisi hedef olarak belirlediği için istiyordu ki bütün sahâbî de böyle olsun. Meşru ve helal bile olsa sahâbîye mal biriktirmeyi yakıştıramıyordu. Bu Ebû Zer'in içtihadıdır. İşte Ebû Zer bu iki şeyi hazmedemediği için mücadelesi hep bunun üzerinden yürüyordu.
Zeze... Üzümlü kekim...
Uzun uzun burnumu çektim -Önemi yok, onu öldüreceğim! -Ne diyorsun sen küçük, babanı mı öldüreceksin? -Evet yapacağım bunu, başladım bile. Öldürmek, Buck Jones'un tabancasını alıp güm diye patlatmak değil! Hayır,onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek... Ve bir gün büsbütün ölecek... -Bu küçücük kafada, ne büyük bir hayal gücü böyle... diyordu ve duygulandığını da gizlemiyordu. -Ama beni de öldüreceğini söylemiştin? -Başlangıçta söyledim, sonra seni başka bir biçimde öldürdüm, yani seni yüreğimde canlandırarak öldürdüm. Sen sevdiğim tek insansın portuga, tek dostumsun...
Dinden uzaklaştığında bile insan dine tabi kalır; bütün çabasıyla tanrı benzerleri yaratır, sonra da benimser bunları ateşlilikle: İçindeki kurgu ihtiyacı, mitoloji ihtiyacı, apaçık gerçeğin ve gülünçlüğün üstesinden gelir.
Sayfa 7
İnsanın öldükten sonra çürümesi hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Benim uzmanlığım başkaydı. Çürümenin başka bir türü ile ilgiliydi. Bir bakışta tanıdığım çürüme, toprağın üstünde olandı. İnsan hâlâ nefes alıp verirken, kalbinde ya da beyninde küflenme ile başlayan o çürümeyi biliyordum ben. Hayat tarafından ensemden tutulup sokulup çıkarıldığım
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.